Etiket arşivi: orhun abideleri

Orhun Yazıtları’nın Türk Tarihindeki Yeri ve Önemi

Orhun Yazıtları’nın Türk Tarihindeki Yeri ve Önemi

İpek yolu Asya, Afrika ve Avrupa’yı bir birbirine bağlayan İnsanlık tarihinin en eski ve en işlek ticaret yollarındandır. Bu yol ticari fayda sağlamasının yanında üç kıtanın yani eski dünya insanlarının aralarında kültür ve medeniyet alışverişi yapmasını da sağlamıştır. Bu yönüyle İpek Yolu yüz yıllarca farklı dinden, milletten insanların kültürel alışveriş için köprü görevi görmüş ve bölgesel coğrafyalarda ortak değerlerin oluşmasına neden olmuştur. Bu ticaret yolu üzerinde bir çok tarihi yazılı anıtlar ve şehirler yer almaktadır. Orhun Yazıtları da bu ticaret yolunun bir kolu üzerinden yer almaktadır (Alyılmaz, 2010a : 181-182).

Bir toplumun sanatçısı, yazarı tarafından yazılan her eser bir önceki neslin metinlerden mutlaka bazı izler taşımaktadır. Bu yüzden bir eserin geçmişle bağı yadsınamaz bir gerçektir. Üretilen metinler, toplumun kültür değerlerin birikiminden meydana gelmektedir (Çoban, 2017  2233). Orhun Yazıtları da Türk dili açısından  önemli bir üründür. Türk Tarihindeki önemli bilgileri yüzyıllar sonrasına aktarmıştır. “Köktürklerin Türk kültür tarihine sağlamış oldukları en büyük katkı Türkçenin bilinen en eski yazılı metinlerine sahip olmalarıdır. 1825‟ten beri Türkçenin en eski yazı dili olarak bilinen Kutadgu Bilig‟in yerini alan Orhun Yazıtları, Türk yazı dilinin tarihini 337 yıl geriye götürmüştür” (Ercilasun, 2004). Bu eserleri yazıldığı tarihinden daha eskilere gitmeliyiz çünkü vecize, deyim, atasözü gibi kalıplaşmış dil ögelerinin kalıplaşmış bir şekilde kullanabilmesi için 2-3 bin yıl geriye gitmek gerekmektedir (Alyılmaz, 2005b), (Aksan, 2014a: 21).

Tarih yazıyla başlar ve medeniyetlerinin gelişimi yazının kullanımı ile doğru orantılıdır. Bu nedenden dolayı  yazı medeniyettir diyebiliriz. Dünya medeniyetlerinin kökünü yazılı ürünlerde aranabilmektedir (Aksan 2015b: 88). Türk kültürünü milattan önceki tarihlere uzanmasını sağlayan Orhun Yazıtları büyük bir medeniyetin ürünleridir. Bu yüzden Orhun Yazıtları bir kavmi, millet haline getirebilecek bir eserdir (Ergin 2016: 15). Orhun Yazıtları incelendiğinde gelişmiş bir yazı dili olduğu görülmektedir. Buradan yola çıkarak Türkçeyi binlerce yıl geriye götürmüştür (Aksan 2015b: 88). Orhun Yazıtları’nda kullanılan harflerin kökeni hakkında bazı farklı görüşler yer almaktadır. Araştırmacılar Arami, sami İskandinav Runik harflerine ve Türk tamgalarına dayandırılırken  Ahmet Caferoğlu ise Türk Dili Tarihi adlı eserinde, bütün gerekçeleri sıraladıktan sonra; “Milli bir menşeiden olduğunu, ihtiyatla ve inançla ileri sürdüğümüz Orhun hurufatı, Türk kültür, dil ve edebiyat tarihimizin en değerli bir hatırasıdır” sonucuna ulaşmıştır (Caferoğlu 2015: 99).

Orhun Yazıtları II. Köktürk devletinin hükümdarlarından Bilge Kagan ve Köl Tigin tarafından yazdırılmıştır. Türk milletinin yaşayışı, tarihi  yaşayışı ve inanışları ile ilgili bilgilere yer veren yazıtlardan Köl Tigin yazıtı 732 yılında; Bilge Kagan yazıtı ise, 735 yılında dikilmiştir diktirmiş, Üçüncü olarak Tonyukuk abidesi ise 720-725 senelerinde kendisi tarafından dikilmiştir   (Alyılmaz, 2002 :755). Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları, bugün Moğolistan Halk Cumhuriyeti’nin Arhangay Aymag sınırları içerisinde kalan Höşöö Tsaydam (Koşo Çaydam) bölgesinde yer almaktadır. Bu coğrafi bölgenin 32 km güneyinde Karakurum;  28 km güneybatısında Karabalgasun; 4 km dogusunda ise, Höşöö Tsaydam Gölü yer almaktadır. Bilindiği üzere yazıtların yer aldığı bölge olan Ötüken bölgesi Türk tarihi açısından kutsal bir coğrafyadır. Bu yüzden Türk Devletlerin merkezi olmuştur. Tanrı’ya en yakın ve kutsal ruhun ikametgâh ettiği yerdir. Ötüken hem yaratılışın  hem de sonun başlangıç noktasıdır. (Bayat, 2007:45), (Alyılmaz, 2010b: 182-184).

Coğrafyalar o bölgede yaşayan insanların ruhsal durumlarına göre anlam kazanır. Bu coğrafya fiziksel değişimlerden ziyade o coğrafyada yaşayan insanların tarihsel süreç içerisinde yaşadıkları sosyal-kültürel olaylar bütünleşerek özdeştirler ve değişirler. İnsanlar bu bölgelerle ilgili anlamlar üretir, değerler verir. Bu değerler ile mekanlar toplumun zihninde yer edinir (Şahin, 2017:9). Mekânsal algılar toplumun daha önceki yaşantıları da aktarmaktadır (Kuzey, 2019: 2008).

Orhun Yazıtları, Türk Kağanların halkına hesap verdiği ve gelecek için bilgiler verirken Orta Asya’da doğan devletlerin gelişim tarihlerini göstermesi açısından önem arz etmektedir (Orbay 2013: 335). Bunun yanında Orhun Yazıtlarında halkın devlete karşı görevleri,  Türk sosya-kültürel hayatının esasları, askerlik hayatımız ve Türk töresi hakkında bilgiler bulunmaktadır (Ergin, 2000: 14).

Kül Tegin kitabesinde hem zaferlere hem de yenilgilere değinilir. Bağımsız olamamanın sonunun ölüm olduğu net bir şekilde belirtilmektedir. Kazanmak ise doğuş olarak nitelendirmektedir. İstiklali kaybetmenin İlsizliğe ve bu durumunda kadınların cariye olmasına erkeklerin kul olacağı söylenmektedir. Ayrıca Türk töresinin bırakılacağı yazılmaktadır. Bunun yanında Çin’nin entrikalarından bahsedilmiş ve gelecek nesiller Çinliler hakkında kesin bir dille uyarılmıştır. Bilge Kağan’ın oğlu tarafından 732’de dikilmiştir. Kül Tegin ve Bilge Kağan âbideleri konu açısından baktığımızdan benzerlik göstermektedir. Kitabede devletin kuruluşundaki güçlüklere ve devlet adamların bu süreçte çektiği çileğe değinmektedir. Ayrıca bu abide de Kül Tegin’in ölümünden yaşananlar yazılmıştır. Kitabede Kağanın özellikleri sıralanmıştır. Bu özellikler arasında millete bakıp onları gözetmek, aç kalanları doyurmak, Türk boylarını birarada bir ve beraber tutmak ve onları düşmanlara karşı korumak olduğu yazılmaktadır. Şu sözler bunun en açık göstergesidir:”(…) “Milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. (…) Tanrı buyurduğu çin, devletim kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kılbudım. Dört taraftaki milleti hep tabi kıldım, düşmansız kıldım.” Kitabeler Türk kültüründe olduğu gibi kağanlığın tanrı tarafından verildiği yazılmaktadır (Gümrükçüoğlu, 205:808). Kaynaklar incelendiğinde kadının toplum içerisinde etkin bir rol sahibi olduğu görülmektedir (Arsal, 2002: 92). Kül Tegin Yazıtlarında “Türk Tanrısı (…) annem İlbilge Hatunu göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır” ifadesi kadınlara verilen değerin açık göstergesidir (Gümrükçüoğlu, 205:808).

Türklerde göklerin ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktaydı. Orhun Yazıtlarında ve gök için aynı kelimeyi (Tengri) kullanmışlardır (Çakmak, 2017:92). Orhun Yazıtlarında Gök, bütün uzay sistemini içine alan sonsuzluğu ifade etmektedir ayrıca yeryüzü gibi tüm mekanlarını içine almaktadır (Ögel, 2014:186). “Orhun Yazıtlarında yer alan “Tanrı gibi gökte olmuş, Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum” (Kül Tigin [KT], Güney [G]. 1), “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında kişioğlu kılınmış” (KT, Doğu [D].1) ifadeler kağanların gökte, diğer insanların ise yer-suda yaratıldığına dair bir mekân algısının göstergesidir (Kuzey, 2019: 209)” “Yukarıda Türk Tanrısı, Türk mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye babam İlteriş Kağanı, annem İlbilge Hatunu göğün tepesinde tutup yukarı kaldırmış olacak” “ ifadesinde Kağan’nın Gök Tanrı tarafından yaratıldığı algısı verilmektedir (Kuzey, 2019:2009).

Bireylerin önce toplum sonra millet yapan iki etmen vardır. Bunlar “dil” ve “değer” lerdir. Dil ve değerler ortak paydada paylaşılırsa güvenli ve başarılı toplumlar meydana geldiği gibi milletin kenetlenmesini sağlamaktadır (Kardaş, 2005: 2) Kızılçelik ve Erjem (1994: 99)’e göre değer; bir milletin mevcut varlığı için, toplumun genelinin doğru olduğu üzerinden fikir birliğine varılan ortak duygu, düşünce yani temel ahlâkî ilke ve inançlardır.

Köklü milletlerin kendi öz benlikleri ile meydana getirdiği şaheserler vardır. Bu eserler sayesinde bireyler tarihten günümüze gelen milli değerleri, dili içselleştirerek geleceğe yön verir. Zengin dil ve bu dil ile yazılan eserler neticesinde gelecek o milletin gelecek nesillerine dinamik görevi görmektedir (Özbay ve Karakuş Tayşi, 2011). Dolasıyla Orhun Yazıtları Türk milletinin geçmişten yazıldığı döneme kadar ki serüvenini içinde barındırarak, milli değerlerimizin gelecek kuşaklara aktarıldı bir köprü görevi görmektedir.

 

Kaynakça

Aksan, D. (2014a). En Eski Türkçenin İzlerinde. İstanbul: Bilgi Yayınevi.

Aksan, D. (2015n). Türkçenin Sözvarlığı. Ankara: Bilgi Yayınevi.

Alyılmaz, C. (2005a). Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu. Ankara: Kurmay Kitap Yayın-Dağıtım.

Alyılmaz, C. (2010b). İpek Yolu ve Orhun Yazıtları.  Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi , 11 (24).

Bayat, F. (2007). Türk Mitolojik Sistemi Ontolojik Bağlamında Türk Mitolojisi 1.İstanbul: Ötüken

Caferoğlu, A. (2015). Türk Dili Tarihi, Ankara: Altınordu Yayınları

Çakmak, Cihan. (2017). Türkmen Türkçesinde Astronomi Kavramına Ait Söz Varlığı. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10 (52), 92-112.

Çoban, İ. (2017). İslam Türkay’ın “Türk Oğlu Türkem Men” Başlıklı Şirinin Orhun Yazıtları İle Metinlerarasılık Bağlamında İncelenmesi . Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi , 6 (4).

Ercilasun, A. B. (2004). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları.

Ergin, M. (2016). Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.

Kardaş, M . (2015). Orhun Abidelerinin Türkçe Öğretiminde Değer Aktarımı Açısından Önemi II: Kül Tigin Abidesi . Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi , 7 (02).

Kızılçelik S. ve Erjem Y. (1994). Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü. Ankara: Atilla Kitabevi.

Muharrem E. (2000). “Önsöz”, Orhun Abideleri, İstanbul, 2000, s. 14.

Orbay, M . (2013). Orhun Yazıtlarına Dokunmak . Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi , 2 (4) , 335-345.

Okur Gümrükçüoğlu, S . (2005). Hukuk Tarihi Açısından Hüseyin Namık Orkun ve Fasikülleri . Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi , (5) , 805-822.

Ögel, B. (2014). Türk Mitolojisi II. Cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu.

Şahin, V. (2017). Dede Korku Hikayelerinde Mekan Algısı ve Kurgusu. Siirt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8, 1

Göktürk Devletleri

I. KÖKTÜRK DEVLETİ:

Asya Hun devleti yıkıldıktan sonra, Orta Asya bir süre Çin hâkimiyetinde kaldı. Daha sonra Avar devleti kuruldu. Göktürkler Avarlara bağlı olarak Altay Dağları civarında yaşıyorlardı. Başlarında buluna Bumin Kağan 552 yılında Avar devletini ortadan kaldırarak Ötüken merkez olmak üzere Köktürk devletini kurdu.

NOT: Tarihte Türk adını taşıyan ilk devlet Köktürklerdir. İkincisi ise Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Ülke Türk devlet geleneğine göre doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Bumin Kağan doğu bölgesinde, kardeşi İstemi Kağan Batı bölgesinde yönetimi sürdürdü.

NOT: Türk geleneklerine göre ilk defa iki kardeş birlikte devleti yönetmişlerdir.

II. KÖKTÜRK DEVLETİ (KUTLUK DEVLETİ) (682–745)

göktürk-devleti

Çinliler I. Göktürk Devleti’ne son verdikten sonra yeni bir politika izlemeye başladılar. Birçok Türk boyunu Çine götürerek Çinlileştirmek (asimile etmek) istediler. Türkler Çin’de 50 yıl esir tutularak bu politikaya maruz kaldılar. Bu uygulamayla Türkleri Çinlileştirmeyi başaramadılar. Aksine Türklerde milli duyguları güçlendirdiler.

Bumin Kağan’ın soyundan gelen Kutluk Kağan ve Tonyukuk Çine karşı bağımsızlık savaşına girdiler. Türkleri bir araya toplamayı başardılar ve Çine karşı bağımsızlıklarını kazanarak II. Köktürk Devleti’ni kurdular.

 

Kutluk Kağan’a İl-Teriş (devlet kuran) unvanını verdiler. Vezirliğe de Tonyukuk getirildi. Tonyukuk II. Göktürk Devleti için önemli bir devlet adamıdır. İl-Teriş Kağan öldükten sonra çocukları küçük olduğu için yerine kardeşi Kapgan Kağan geçti. Kapgan Kağan’ın vezirliğine de Tonyukuk devam etti. Kapgan Kağan zamanında Türk birliği tekrar sağlanarak Çin vergiye bağlandı. Kapgan Kağan’dan sonra Kutluk’un Oğlu Bilge kağan oldu. Kardeşi Kültigin ordu komutanı olarak ülkeyi birlikte yönetmişlerdir. Vezirleri Tonyukuk’tur. Devletin en parlak dönemidir.

Okumaya devam et

Orhun Yazıtları Hakkında Bilgi

Orhun Yazıtları

“Bu yerde oturup Çin budunu ile anlaştım. Altını,gümüşü,ipeği, ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor.”

Ben kendim kağan oturduğumda her yere  gitmiş olan budun yaya olarak, çıplak olarak öle yite geri geldi. Budunu besleyeyim diye kuzeyde Oğuz kavmine doğru,güneyde Çin’e doğru on iki defa ordu gönderdim. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, ülügüm, kutum  var  olduğu için  ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Az milleti çok kıldım…

 

*** Bu alıntıyı yukarıdaki bölümde yazılanlarla karşılaştırarak okuyunuz. Ne gibi sonuçlar çıkarabiliyorsunuz.?

*Göçebeler kendi yaşam alanlarını genişletmek amacı ile zaman zaman yerleşikler içindeki hanedan kavgalarına veya halk ayaklanmalarına da karışırlar. Bu durum isteklerinin gerçekleşmesi için uygun bir zemin yaratır ve bundan yararlanırlar.(Akhunların Mazdek ayaklanmasını bastırmadaki rolleri, Çin deki hanedan mücadelelerine müdahale etmeleri vb.)

*Hakanın ve ileri gelen beylerin, yerleşik devlet hükümdarının kızı ve/veya soylu kızlar ile  evlenmeleri de özellikle hakana güç sağlar, bu durumun sembolik önemi yanında, güçlü, yerleşik bir devlet ile kurulan akrabalık ilişkilerinin getireceği siyasi destek, kızın getireceği çeyiz ve hediyelerde  boylar ve soylular üzerinde güç sağlamanın bir aracı olarak  hakan tarafından değerlendirilir.

*Göçebe topluluklar gerektiğinde yerleşik bir devletin içinde paralı asker olarak yer alırlar(Peçenekler, Hunlar,Germenler vb.).

*Varlıklarını devam ettirebilmek için yerleşik bir devletin isteği doğrultusunda, kendi birliklerine dahil olmayan diğer göçebe topluluklar ile savaşırlar. Bu durumda, hem yerleşik devletten bu hizmetlerinin karşılığını alırlar hem de o devletin desteği ile birlik dışındaki göçebe boylarına  karşı, bozkırda üstünlük sağlar veya üstünlüklerini pekiştirirler. (Attila’nın Batı Roma ile anlaşarak Burgontlar ile savaşması)

*Boylar birlik dağıldığında ve tek başlarına mücadele olanağı kalmadığında ya güçlü bir boyun denetimi altına girerler(yeni bir Boylar Konfederasyonu ortaya çıkar) ya başka yerlere göç ederler ya da yerleşik devletin,  kendilerini bir yere yerleştirmesine izin verirler. Bu gelişme genellikle  yerleşik devlet ile yapılan özel bir antlaşma sonucu ortaya çıkar. Boylar, belli bir yere yerleşirler ama karşılığında o yerleşik devletin askeri bir gücü olarak savaşmaya razı olurlar. Bir kısmı ise köylü olmaya ve vergi vermeye razı olur. Bazen de yerleşik toplumlar üzerinde egemenlik kurup yönetici kesimi oluştururlar ama asimilasyon sürecinden yine kurtulamazlar. Hatta değişen eski “barbar yöneticiler” kendi kabile ve boyları ile de mücadeleye başlar. Örneğin Topa’lar, Selçuklular, Osmanlılar. Asimilasyon sürecinde yerleşik toplum içinde -özellikle sayıları azsa- tamamen eriyip yok alabilecekleri gibi yerleşik toplum ile birleşerek yeni kültürel/siyasi/ sosyo-ekonomik birleşimlerin ortaya çıkmasına yol açarlar. Artık bu durumda, ne göçebe eski göçebedir ne de yerleşik toplum eski yerleşik toplumdur, yeni  bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır.(örneğin Kavimler göçü sonrası oluşan Fransızlar, Almanlar, İspanyollar, İngilizler, Anadolu’da ise Selçuklular ve Osmanlılar.)