İbrahim ER
İlköğretim Genel Müdürü
ADAY ÖĞRETMENE MEKTUP
Belki 22, belki de 25 yaşlarındasın… Üniversiteyi bitirdin. Öğretmen oldun. Annen ve baban çok gururlu,
biraz da hüzünlü, arkandan yoluna bir tas su dökerek seni yeni bir yolculuğa gönderiyorlar… Bu
yolculuk belki bir şehre, belki de bilmediğin uzaktaki bir köye…
Hoş geldin öğretmenim!
Köy dedim de; biliyorsun, okulda bize böyle öğretmişlerdi, köy; mahallî idarelerin en küçük yerleşim
birimidir. İlkokuldan beri bunu böyle öğrendik ama ne anlama geldiğini belki de hiçbirimiz düşünmedik
bugüne kadar. Sen şimdi bu hayatın içinde yaşayacaksın, oradaki çocukların umudu olacaksın. Tıpkı Ceyhun
Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” isimli şiirinde anlattığı gibi kaya diplerinde açmış çiğdemlere
benzeyen köy çocuklarını, yani köy okullarında açan gizli ve sessiz, o bakımsız ama kokusu eşsiz
çiçekleri yeşertmek için görev yapacaksın…
Küçük yerleşim birimlerinin en belirgin özelliği, insan ilişkilerinin daha sıcak, yardımlaşma duygusunun
daha yoğun olmasıdır ki imece usulü de bu yüzden köy yaşamı ile ilgili bir olgudur. Köy yaşamıyla ilgili
bir başka özellik ve belki de seni daha yakından ilgilendirecek bir şey de; köy halkı dışarıdan gelen birisini
merak eder, gözler, hakkında bir kanaate varmaya çalışır. Bütün bunlar doğal davranışlardır, önemli olan
bu davranışları doğal kabul edip buna göre hareket edebilmendir.
Şu an göreve yeni atanan her öğretmen gibi sen de belirsizliklerden kaynaklanan bir huzursuzluk yaşıyor
olabilirsin. Sabırlı olmalısın… Çevreni tanıdıkça kaygılarının, sıkıntılarının günbegün azaldığını göreceksin.
Yeter ki insanlara karşı doğal ve samimi ol. Ancak tüm bunları yaparken öğretmen kimliğini unutma…
Aksi hâlde çevreyi geliştirme misyonundan uzaklaşır, çevreye olması gerekenden daha fazla uyum sağlar
ve kendini bile tanıyamaz hâle gelebilirsin…
Köye gittiğinde öncelikle köy muhtarıyla diyalog kurman senin yararına olur, ne de olsa ikiniz de kamu
görevi yapıyorsunuz. Köy muhtarı barınma, ulaşım, ısınma vs. ihtiyaçlarını karşılamanda yardım alabileceğin
ilk kişi olsun. Bu konularda sana yardımcı olması hem onun görevleri arasındadır hem de geliştirdiğiniz
bu diyalog köy halkının seni benimsemesine yardımcı olacaktır. Şunu asla unutmamanı tavsiye
ederim; köyde, köy halkına rağmen başarıya ulaşman neredeyse imkânsızdır, bu yüzden ne yapıp edip
onları kendi safına, yani eğitim öğretim mücadeleni desteklemeye çekmelisin, aksi hâlde düşünemeyeceğin
derecede yıpranır, tükenmişlik duygularına kapılır, zamanını heba etmiş olursun.
Bunları söylerken herkese şirin görünüp kim ne derse kabul et demiyorum, asla! Elbette ki bir duruşun
olsun, örneğin köyde yerel ve genel seçimlerde kesinlikle bir tarafı tutup diğer tarafları karşına almamalısın.
Özellikle de muhtarlık seçimlerinde tarafsızlığını koruman senin için oldukça önemlidir.
Bir başka konu; köyde kan davası, aile anlaşmazlığı, etnik gruplaşma ya da inanca dayalı gruplaşmalar
varsa yapacağın şey, tıpkı muhtarlık seçimlerinde olduğu gibi onlara da eşit mesafede durmak, onların
durumları hakkında yorum yapmamaktır. Ayrıca bazı köylerde var olan ağalık, seyitlik, dedelik gibi oluşumları
benimsemesen bile anlamaya çalışmalı, onların o yörenin gerçekliği olduğunu bilmeli ve onları
karşına almak yerine eğitim öğretime faydalı olmalarının yollarını aramalısın.
Aynı zamanda gücünün devlet memuru olmandan kaynaklandığını herkese hissettirmelisin fakat gereksiz
kibir ve gururdan da uzak durmalısın. Yoksa bu duygular seni insanların gözünde sevimsizleştirir ve
senden uzaklaşmalarına neden olur.
Belki de içlerinden bazıları sende, gurbette çalışan oğlunun ya da kızının yüzünü görüyor, sana bakıp
çocuğunun özlemini gideriyordur. İnsanlara empati kurarak yaklaşır, bu gerçekleri düşünerek hareket
edersen daha iyi sonuçlar alacağına emin olabilirsin.
Bahçesinde çalışan bir köylüye selam vermek, “Kolay gelsin.” demek, sırtında ot taşıyan bir teyzeye
“Teyzeciğim, sana nasıl yardım edebilirim?” demek onların gönüllerinde önemli bir yere sahip olmanı
sağlayabilir. Gerek özel gerekse meslek yaşamında elinden geldiğince tevazu içinde olmak seni manevi
anlamda da güçlü kılacaktır.
Köy yaşantısında ilişkilerin daha sıcak, yardımlaşmanın daha üst düzeyde olduğunu söylemiştim. Bu
duyguların somutlaştığı ve en yoğun yaşandığı anlar düğünler, hasta ziyaretleri ve cenazelerdir. Şunu
unutma ki insanlar senden bu ortamlara katılmanı beklerler. Düğünleri sevmiyor, kalkıp oynamaktan hiç
hoşlanmıyor olabilirsin ya da hayatında hiç cenazeye katılmamış da olabilirsin. Ama hayat her gün bize
bir şeyler öğretmiyor mu zaten! Farz et ki bugün de bunları öğrenmenin zamanı geldi. Onların düğününe,
cenazelerine katılman, sevinçlerini ve acılarını paylaşman, “Sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler
paylaşıldıkça azalır.” sözünü hayata geçirmen adına çok önemli bir fırsattır. Bu sayede çevreyle iletişimin
daha da gelişebilir ve insanların ilgisini okula çekmek konusunda daha iyi sonuçlar alabilirsin.
Senin için önemli olan bir başka konu da veli toplantılarıdır. Veli toplantılarında her veliye öncelikle
çocuğunun üstün bir yönünü, bir başarısını göstermeli, onlar hakkında iyi şeyler söylemelisin. Ayrıca bu
sırada okulun ihtiyaçlarından hiç bahsetmesen iyi olur. Bunun için gündemi okulun ihtiyaçları olan toplantılar
yapabilirsin.
Bunları yapabilmen için de toplantı gündemini iyi planlaman gerekir. Ayrıca ilk toplantıda bir nebze de
olsa heyecanlı olabilirsin, biraz heyecan duymak her zaman iyidir, toplantı yaptıkça kendindeki gelişimi
sen de göreceksin, bu anlamda etkili konuşma ve topluluğa hitap etmeyle ilgili kitaplar okuman da sana
yarar sağlar ama biliyorsun insan kitap okumayı, yemek yemek, su içmek gibi ihtiyaç olarak hissetmeli ki
okuduklarıyla hayatına yön verebilsin.
Sana bir başka önerim de köyün gençleriyle vakit geçirmen yönünde olacak… Çevre koşullarına ve kendi
ilgilerine göre biçki-dikiş kursuna gidebilir, ava çıkabilir, top oynayabilir, kahvede oturabilirsin. Böylece
gençler seni kendilerine rakip olarak görmektense onlarla birlikte zaman geçirebilen biri olarak görürler
ve bu da seni onların gözünde sevimli kılar. Bunun anahtarının senin ellerinde olduğunu unutma… Belki de
bir müzik aleti çalıyor, şarkı söylüyor, belki çok güzel resim yapıyor ya da halı dokumayı biliyor olabilirsin.
Bunları yeri ve zamanı geldiğinde insanlarla paylaşmaktan çekinme.
Zaman zaman kahvehaneye gidip gençlerin çayını içebilir, oyunlarını izleyebilirsin ama bu durumu alışkanlık
hâline getirmemeli, zorunluluk yoksa birlikte oyun da oynamamalısın. Köyde lojmanda kalıyor, köylülerle
de aşırı samimiyet kuruyorsan lojman giderek kahvehaneye dönebilir ve huzurun kaçabilir. Bunu
önlemenin yolu: aşırı samimiyet kurmadan, aranızda bir mesafe koymak olabilir.
Köy halkı misafirperverdir, her ne kadar bu duygunun son yıllarda azaldığı söylense de buna pek itibar
etme, seni ağırlamaktan her zaman memnun olacaklardır. O nedenle çok önemli bir mazeretin yoksa davetleri
kabul et. İnsanları tanıdıkça bazı tercihlerin oluşacak, gelip gitmekten hoşnut olduğun aileler, insanlar
olacaktır. Bu doğaldır ancak yine de ilişkilerinde denge kurmaya özen göster. Sürekli aynı insanlarla
oturup kalkman o insanlardan hoşlanmayan başkalarını rahatsız edebilir ve giderek tepki çekmene neden
olabilir. Bütün bunlar senin işin, yani köy halkı ile okulu bütünleştirme çabalarını güçleştirebilir.
Davetlerle ilgili bir başka önerim de şu olacak: hayatında belki de yer sofrasında oturmamış, ya da o
yörenin yemeklerini benimsememiş, hatta yemeğe oturur oturmaz hoşlanmadığın bir şeylerle karşılaşmış
olabilirsin. Lütfen hoşgörülü ol, bunlar doğaldır ve olabilir… Şunu unutma: misafire kapısını açan, aslında
ona kalbini açmış demektir. Bu samimiyetin arasına olumsuz bir şeylerin girmesine izin verme. Bunu yapabileceğini,
unutma! Onların gönlünde her zaman bir yerin olacak ve ihtiyaç duyduğunda onlar da senin
yanında olacaktır…
Köy muhtarına değindik ama en az onun kadar önemli bir başkasını da unutmayalım: köyün imamı…
Senin için çok önemli biridir ve köylüler üzerinde etkisi yadsınamayacak düzeyde fazladır. İmamla geliştireceğin
iletişim hem köy halkının seni benimsenmesini kolaylaştıracak hem de halkın okula olan ilgisini
artıracaktır. Bunu da unutma lütfen… Sadece imam değil ayrıca köyün ileri gelenleri ya da toplum liderleri
de misyonunu yerine getirmende sana destek olacaklardır. Yeter ki insanlarla nasıl iletişim kurabileceğini
bil. Bunu yaparken sadece kendi çıkarını ön planda tut, bencillik yap demiyorum. Elbette, bunu anlayabilecek
yaştasın, sen samimi ve açık olursan sonrası kendiliğinden gelecektir zaten.
Bunları sana anlatırken içim rahat çünkü sen bunları zaten biliyor ve uyguluyorsundur. Sadece sana
anımsatmak istedim. Bu mektubu mesleğinde beş yılını köyde geçirmiş bir insan olarak yazdım, ama yazarken
bir yandan da üzüldüm. Yaptıklarım aklıma geldi, hatalarım… Ama doğaldır, insanın rehberi olmayınca
her şeyi deneme yanılma yoluyla öğreniyor.
Peki, bütün bunları neden anlattım? Köy hayatına daha kolay uyum sağlayabilesin, toplumun sana
duyduğu güveni boşa çıkartmayasın diye. Biliyorsun; üniversite yaşamın sona erdi, şimdi önünde uzun bir
meslek yaşamın var. Önemli ve yeni görevlerin, sorumlulukların var. Çalıştığın o bölgede yok olmuş nice
yetenek, değerlendirilemeyen onca potansiyel, kim bilir açmadan solan kaç tane çiçek var. İşte senin işin
onlarla. Denizyıldızının hikâyesini bilirsin. Bir tane bile denizyıldızı kurtarmanın bir ömre bedel olduğuna
inanmak zorundasın. Unutma ki sen, gagasındaki bir damla suyu ormandaki yangının üzerine atan serçe
gibi davrandıkça ve elinden geleni yaptıkça bir de başarabileceğin inancını ve umudunu yüreğinde yaşattıkça
millî eğitim örgütü hep yanında olacaktır.
Bu duygularla mesleğinde başarılar diliyorum, yolun açık olsun…
İbrahim ER
İlköğretim Genel Müdürü