Çocuklarımızı tanıyabiliyor muyuz?

Başlatan Sosyal Bilgiler1, Ağustos 20, 2008, 01:51:21 ÖS

« önceki - sonraki »

Sosyal Bilgiler1

Çocuklarınızı Tanıyor musunuz?..

Newsweek dergisinin 10 Mayıs '99 tarihli sayısının kapağındaki soru buydu. Amerikan toplumuna sorulan bu soru, "ana babaların çocuklarını ne denli tanıdığını" sorguluyordu. Amerika'da yaşanan şiddet olaylarını yaratan çocukların anne babaları, "onların böyle bir şey yapacaklarının akıllarının ucundan geçmediğini" söylemişlerdi. Pek çok anne baba için de durum hemen hemen aynıdır: "Benim çocuğum rmı yapmış? Olamaz böyle şey. Benim çocuğum bunu yapmış olamaz,"
Ergenlerin sorunlarının çoğu kez ortaya çıkan bir olayla patlak verdiğini açıklayan araştırmalar, anne babaların önce bir şok yaşadıklarını da belirtiyor. O zaman da yukarıdaki sorunun önemi çok büyük: "Çocuklarınızı tanıyor musunuz? Ne ölçüde tanıyorsunuz? iç dünyalarını biliyor musunuz? Sizinle paylaştığı şeyleri var ırn? Çocuğunuzun arkadaşlarıyla neler konuştuğunu merak ediyor musunuz'.' Çocuğunuzla arkadaş mısınız?
Bunu sorduğum her anne babanın önce tepkiyle karşılayıp, "Bilmez olur muyum, elbette tanırım, o benim çocuğum" dedikten sonra düşünmeye başladığını gördüm. Bir süre sonra "Tanıdığımı sanıyorum, ama belki de tam olarak tanımıyorum" dediklerini duydum. Hepimiz "çocuklarımızı tanıdığımızı" sanırız, ama nelerini tanırız, nelerini biliriz? Bir anne, çocuğunun hangi yemekleri sevdiğini, hangilerini sevmediğini çok iyi bilir de "çocuğunun hayal kırıklıklarım" bilir mi? Bir baba, çocuğunun okuldaki derslerinin hangilerinde daha başarılı olduğunu bilir, ama gelecekten neler beklediğini bilir mi?
"Çocuklarımızın nelerini bildiğimizi" söyle aklımızdan bir bir geçirirsek, "tutkularını, özlemlerini, korkularım, kaygılarını, kendisi hakkında »eler hissettiğini" bilip bilmediğimizi sorgulayabiliriz. Böyle bir sorgulamayı gerçekten içtenlikle yaptığımız zaman, gerçekte çocuğumuzun iç dünyasındaki çok az şeyi bildiğimizi hayretle görürüz.
Aslında "kendimizi yeterince tanıyıp tanımadığımızı" sorduğumuz zaman da bizi çok şaşırtan sonuçlara varabiliriz.
Bu durumun çok Önemli nedenleri var. Özetle görürsek:
- Yeni teknolojiler ve eğlence endüstrisi aile yapısını değiştiriyor, ergen çağındaki gençler daha çok yalnızlık içinde kalıyor. Evle-rimizdeki televizyonlar, radyolar, bilgisayarlar, internet, giderek "evdeki konuşma ortamı"m kaldırıyor, bunun yerini, herkesin kendi algısına, kendi değerlendirmesine dayalı "tekil uğraşlar" alıyor. Bu durumun giderek artan oranda "yalnızlas,ma"ya, "birbirine yabancılaş-ma"ya yol açtığı görülmekledir. Artık bir ev içindeki insanlar birbiriyle ancak günlük gereksinmeler için konuşmakta, duygu ve düşünce paylaşımı ortadan kalkmakta, böylece ortak yasam değerleri de silinmektedir.
-İletişim ve bilgi teknolojilerinin, yaygınlaşması yanında "pazar ekonomisi değerlerini" oluşturmakta yaygın biçimde kullanılması da sosyal değerlerde büyük bir değişime yol açmaktadır. Bu durum "çocuklar üzerindeki aile etkisini azaltmakta", çevre etkisini arttırmaktadır. Bu çevre etkisinin de başında "yaşıtların etkisi" gelmektedir. Pazar ekonomisi değerleri ise "marka düşkünlüğü" ile, "moda il-gîler"i uyarmakla, "araba tutkunluğu" ile, "iyi yaşamayı harcanan para miktan"yla ölçmeyle kendini göstermektedir. Bunların ruhsal ve sosyal doyum sağlayacak ölçüde elde edilememesi şiddet davranışları için altyapı oluşturmaktadır.
- Gençlerin "özdeşleşim modelleri" büyük ölçüde değişmektedir. Toplumların olumlu örnekleri olan "bilim Öncüleri", "büyük sanatçılar", "adalet savaşçıları", "güçlü politik liderler" artık özdeşleşim örnekleri olmamakta, yeni örnekler "çıkar dünyasının", "şiddet ortamlarının", "hızlı zenginlerin" içinde aranmaktadır.
- Gençlerin sosyal değerlerini, inançlarım çevreleri oluşturmaktadır. Bu yeni çevre de "yakın arkadaşlar", "Internet'ten bulunan gruplar", TV ve sinemanın imajları olmaktadır. Buralardan gelen yoğun etkiler gençlerin "yeni sosyal değerleri"ni oluşturmaktadır. Bu değerlerle ailelerin geçmişten gelen değerleri arasındaki fark çok büyümektedir.
Geçmişten gelen "arkadaşlık, dostluk, dayanışma" değerleri, günümüzün "rekabetçi yarışma ortamı"nda yitip gitmekte, yerini, ne yolla olursa olsun "üstün olma" değeri almaktadır. Gene "dürüst olma, hak ettiğini kazanma, kendi kazandığına sahip olma" değerleri de değişmekte, "ne yolla olursa olsun, kimin olursa olsun sahip çıkma" düşüncesi yeni fırsatçı yaklaşımın değeri olarak ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu etkenler birlikte düşünüldüğü zaman, yalnızlık duygusu, bunu gidermek için sanal dünyadan arkadaş bulma isteği (ve kolaylığı), bu yolla aktarılan yeni dünya düzeni değerleri, 12-19 yaş arası gençlerini büyük ölçüde değiştirmektedir.
Peki, durum gerçekten de böyle, ama biz ne yapabiliriz? Bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.


































Toplumsal Kimlik Bunalımı...
- Ben kimim?
- Ben, kimlere, nereye aidim?
- Yaşamımın amacı ne?
- Kimler ve ne için değerli olmalıyım?
- Nasıl yaşamalıyım?
- Neler yapmalıyım?
- Hangi amaçlara yönelmeliyim?
Bu sorular 'toplumsal kimlik arayışı'nın sorularıdır. Kimileri hiç farkında olmadan bu soruların önüne konulan yanıtlarım kabul ederek yaşar, kimileri de bu soruları yanıtlamak için uğraş verir, sıkıntılara girer, kolay ya da güç dönemler geçirir.
Toplumsal çevrenin sınırlı, toplumsal rollerin belirgin, ilişkilerin biçimlenmiş olduğu toplum yapılarında ya da dönemlerinde bu soruların yanıtı çok kolaydır, insanlar bildikleri gibi, gördükleri gibi, yaşadıkları gibi kesin yanıtları benimserler, belirgin bir toplumsal kimlik kazanırlar.
Ancak, günümüzde ve toplumumuzda olduğu gibi, 'geçiş top-lumlan'nda bu olgu hiç de kolay olmaz. 'Neden kolay olmadığı'nın yanıtı da, 'toplumsal kimlik' arayışımızın nedenlerinde yatmaktadır. Neden 'toplumsal kimliğimizin oluşması' için çaba harcarız?
Çünkü, 'toplumsal kimliğimiz' bizi;
- Yetersizlikten kurtarır,
- Değersizlikten kurtarır,
- Güvensizlikten kurtarır,
- Yalnızlıktan kurtarır,
- Anlamsızlıktan kurtarır.
Ýşte. hepimizin, her insanın, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, •toplumsal kimlik' kazanmak için uğraş vermesinin temel nedenleri bunlardır, insanlar bu nedenlerle 'iyi eğitim' için çabalarlar, para kazanmak için çalışırlar, iyi mesleklere sahip olmak için yol ararlar, ünlü olmayı isterler.
Doğduğumuz anda, çevresine bağımlı bir bebek olduğumuz zamanlardan başlayarak hayatımız boyunca hep 'yetersizlikten, değersizlikten, güvensizlikten, yalnızlıktan, anlamsızlıktan kurtulmak1 için çaba harcarız.
Bu kurtuluşun 'kolay yolu', kendisinin üstünde, kendisinin koruyucusu olan, hayatı boyunca da 'itaat ettiği sürece' kendisini koruyacak olan bir 'büyük güce' teslim olmak, onun buyruklarını kabul etmek, onun kurallarıyla yasamaktır. Bu 'kendine ait olmayan ama onu rahatlatan' otoriteye itaat, artık kişinin 'toplumal kimlik arayışı'm yanıtlamıştır.
En yaygın ölçekte bu yanıt, dinler tarafından verilmektedir.
Bir dine inanan kişi, o dinin kurallarına uyduğu Ölçüde -bütün soruların yanıtlarını bulmakta', kişisel sorumluluğu kalkmış olarak, kendi dışında belirlenmiş de olsa, bunalım yaratacak sorularına yamt bulmuş olmaktadır.
Ancak bu rahatın karşılığında 'bildiklerinden kuşku duyma, öğrendikleri için temel soruları sorma, tartışma ve kabul etmeme haklarından vazgeçmektedir'.
Toplumsal kimlik kazammının 'zor yolu', kişinin bireysel eleştirel-bilişsel süreçle çözüm arayısıyla olur.
Eleştirel-bilişsel süreçte 'toplumsal kimliğini arayan' kişi.
- Yetersizliğini yetkinleşmeyle.
- Değersizliğini evrensel değerleri kazanarak,
- Güvensizliğini özgüven kazanarak.
- Yalnızlığını empati ve iletişimle,
- Anlamsızlığını yaşamına anlamlar katarak, çözümleyecekti r.
Bu çözüm yolu, kişiye kazandırdığı 'toplumsal kimlik' yanında, 'öğretilenlerden kuşku duyma ve eleştirme, bildiklerini irdeleme, gerekirse değiştirme, tartışma ve gereğinde kabul etmeme haklan 'm da elinde tutacaktır.
Geleneksel toplumlar ya da geçmişten geleceğe geçiş toplumları, sorunlarla karşılaştıklarında, bu toplumların bireylen 'toplumsal kimlik arayışlarını' din yoluyla, etnik köken yoluyla, üstünlüğe dayalı milliyetçilik yoluyla çözümleme eğilimi taşırlar. Günümüzde ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde de 'kültürel geriye dönüşler' görülmektedir. Özellikle Amerika'da dinlerin, tarikatların güç kazandığı bilinmektedir.
En çok 11-19 yaş arasındaki gençlik dönemine dikkat edilmesi zorunludur, ilkokul döneminin sonuyla başlayıp lise dönemini de kapsayan gençlik çağı, toplumsal kimlik arayışı'nın en önemli gelişim cağıdır. Bu çağda kazanılan kimlikler, kimi zaman hayat boyu korunmaktadır.
Yapılması gereken, 'toplumsal kimlik kazanımı' sırasında 'gelişkin bireysel kimlik kazanımı'mn da sağlanmasıdır.
Eğitimin kesinlikle laik olmasının temel nedeni budur.
Fethullah Gülen olayının en kritik noktası da budur.

.

PeRi

gerçekten çok güzel sağolun ellerinez vede emğinize sağlık
fORUMDA PAYLAŞIMDA BULUNMAKİÇÝN
1. http://www.sosyalbilgiler.org/forum/indir linke tıklayıp dosyanızı yükledikten sonra  size verilen linki kopyayıp yapıştırabilirsiniz.
2.http://www.sosyalbilgiler.org/forum/index.php?action=downloads bu linkten uygun bölüme dosyanızı yükleyebilirsiniz.
3. Yada yeni konu açıp ek özellikler kısmına tıklayıp dosyanızı yükleyebilirsiniz.


!!! Okuyorsun, eğleniyorsun, öğreniyorsun. Paylaş ki başkaları da okusun, eğlensin, öğrensin !!!