Pozitivist Kuramın Toplum Modeli, özellikleri, eleştirileri

Başlatan Sosyal Bilgiler1, Ağustos 07, 2008, 02:24:06 ÖS

« önceki - sonraki »

Sosyal Bilgiler1

Pozitivist Kuramın Toplum Modeli

  Comte, toplumların sürekli daha iyiye ve doğruya doğru gelişmesinin doğal
ve toplumsal evrimin bir sonucu olduğunu söyler. Bu evrim ise, toplumların
kendi iç dinamiklerinden doğmaktadır (Comte, 1964:15-20).

  Pozitivist anlayışa göre toplum modelleri, her dönemin egemen düşünce
biçimi tarafından belirlenir. Örneğin, dinsel dönemin toplumsal örgütlenme
tipi, askeri bir siyasal gücün yönetim ve denetimindeki özellikleri taşır.
Toplum bu aşamada tarımla uğraşmaktadır. Bu iki özellik birlikte, dinsel
aşamadaki toplumların tüm niteliklerini belirler. Yalnız burada unutulmaması
gereken nokta, toplumun örgütlenme biçimini egemen düşünce yapısının
belirlediğidir.

  Metafizik dönemdeki genel örgütlenme, gittikçe gücünü yitiren derebeyliktir.
Bir önceki dönemin güçlü askeri yönetim modeli gittikçe zayıflamaktadır.
Kölelik kurumu çökmektedir. Doğal hukuk fikri de bütün bu değişme ve
gelişmelere koşut olarak ortadan kalkmaktadır. Dönemin en önemli özelliği,
bir geçiş aşaması olmasıdır. Dinsel dönemden pozitif döneme geçiş ile
belirlenen bu aşamada, hemen hemen her kurum yozlaşmakta ve güçsüzleşmektedir.
Çünkü endüstrileşmenin ilk tohumları tüm toplumu etkisi altına almıştır.

  Son aşama olan pozitivist dönemde, artık deneyin, pozitif bilimlerin ve
pozitif düşünce biçiminin egemenliği söz konusudur.

  C) Pozitivist Kuramın Temel Özellikleri

  Pozitivist kuram, çok kısaca, bir düşünce devrimi olarak nitelenebilir. Bu
kuram --aklın hurafeye--, --bilimin dine-- zaferi olarak da düşünülebilir.

 İşin ilginç yanı, --aklın dine egemenliği-- düşüncesini yaymak için Comte'un
bir --insanlık dini-- kurma çabasında oluşudur.

  Bu noktada, hem determinist oluşu, yani pozitivist aşamanın toplumların
kendi iç dinamiği sonunda, zorunlu olarak erişilecek bir aşama niteliği
taşıdığına inanması, hem de bu aşamayı kurmak ve geliştirmek için bir din
oluşturması, tam anlamıyla, sınıfsal devrim kuramını ve bunun kuramcısı
Marx'ı anımsatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belki de Marxçı düşüncenin
temelleri arasında --Fransız sosyalizmi-- ile birlikte --Fransız pozitivizmi--ni
de saymak gerekebilir (Sınıfsal devrim modeli incelenirken bu konunun
üzerinde daha ayrıntılı olarak duracağım) . Bilindiği gibi, Marx da komünist
toplumu hem zorunlu bir aşama olarak görür, hem de bunu çabuklaştırmak için
işçilerin birleşerek çalışmalarını öğütler ve bu amaçla bir de örgüt kurar.

 İşte tam bu noktada, pozitivist kuramın tutuculuğu ve bu yüzden de uğradığı
başarısızlık ortaya çıkar. Comte, kendi dinini yaymak, devrimini
gerçekleştirmek için mevcut düzenin egemenlerinden yardım aramaktadır.
Bunların arasında Rus Çarı ve Osmanlıİmparatoru bile vardır.

  Comte'un bütün bu çabaları aslında, insanlığın mevcut çelişkilerini
uzlaştırma tutkusunda yatar. Ona göre, Doğu ve Batı dünyaları arasındaki en
büyük çelişki ilahiyat alanındadır. Bu yüzden de, --Şu halde Şark ve Garp,
fikri ve ahlaki ittihat (birleşme) larının sistematik kaidelerini her türlü
metafizik ve ilahiyatçılığın dışında aramalıdırlar. Bu kadar beklenilen ve
daha sonra derece derece bütün beşer nevi içinde yayılacak olan bu kaynaşma
tabiatıyla ancak pozitivizmden, yani şeniyet (gerçeklik) ile faidenin içinde
daimi surette imtizacı ile temayüz eden bir meslekten (Sosyokrasiden)
gelebilir.-- diyor (Ayraç içindeki açıklama ve ekler benim. E.K.) (Comte,
1952:XLVI). Aradığı uzlaşma, mevcut siyasal yapı içinde, yeni bir düşünce
biçimindedir. Oysa, yine kendisinin koyduğu teşhise göre, eski düzen,
Endüstri Devrimi'nin getirdiği yeni düşünce biçimiyle çatırdamakta,
çökmektedir.

  D) Pozitivist Kuramın Eleştirisi

  Sosyokratların büyük yanılgıları, tarihi yüzeysel çözümlemelerinde, tüm
oluşumları insan zihnindeki değişikliklere bağlamalarında ve üstelik de
çözümlemeyi ileri götürmek yerine, güncelde sabitleştirmelerindedir.

  Bu iki tür eleştiriyi aslında ayrı ayrı incelemek gereklidir. Çünkü, biri
tarihin yorumunda, öteki ise geleceğin belirlenmesinde yapılan hatalardır.
Temelde aynı olmakla birlikte, biri yoruma, öteki uygulamaya ilişkin
bulunduğundan farklı sonuçlar verirler.

  Tarihin yorumuna ilişkin hata, esas olarak, teknolojinin ihmal edilip, tüm
ağırlığın ideolojiye verilmesinden kaynaklanır. Bir başka deyişle, Comte tüm
çözümlemelerini, insan zihninin doğa ve öteki insanlar hakkında ürettiği
düşüncelere dayamıştır. Fakat bunu yaparken, bu düşüncenin kaynaklandığı
nesnel koşullara, özellikle insanın doğayı denetlemek amacıyla ürettiği araç
ve gereçlere, yeterli ağırlığı vermemiştir. Teknolojinin sonuçları, doğaya
egemen olmaya yol açtığına ve Comte'un sistemi de, genellikle, insanın doğayı
algılama biçimine dayalı olduğuna göre, bu hata bağışlanır bir yöntem hatası
değildir.

  Aslında Comte, bu hatayı yapmamak için bütün ögelere de sahiptir. Gerek
bilimlerin gelişmesi, gerek kendisinin yöntem konularındaki düşünceleri, onu
bu hatadan koruyacak nitelikte gibi gözükmektedir. Üstelik bir de --kendi dini--
için geliştirdiği okuma listesi vardır ki, temelde, yalnızca --ideolojik--
değil, doğrudan doğruya --teknolojik-- gelişme ve değişmeler konusunda da
aydınlatıcı görüşlerin benimsenmesine yöneliktir. Örneğin, kendisinin
astronomi kitabı, Lavoisier, Condorcet, Lamarck, Langrange gibi bilim
adamlarının matematik, kimya ve benzeri müsbet bilim konularını kapsayan
yapıtları bu listenin içinde yer almıştır.

  Bütün bu noktalar göz önünde tutulduğunda, Comte'un tüm insanlığın
gelişmesini salt gerçeğin algılanış biçimine; hem de bunun belirlediği
düşünce sistemine, doğrudan doğruya --ideolojik-- ögelerle bağımlı sayması
oldukça şaşırtıcıdır.

  Bu noktada, Pozitivizmin ikinci hatasına, gününü değerlendirmekte düştüğü
yanlışa geliyoruz. Nasıl oluyor da, Comte gibi bir düşünür, hem Endüstri
Devrimi'nin insan düşüncesinde yaptığı --pozitif devrimi-- görüyor, hem de
--demokratlar--dan nefret ediyor?

  Aslında bu sorunun yanıtı son derece basittir. Çünkü Comte, bilimsel
bulguların kesinliğine ve doğruluğuna inanmaktadır, demokrasiye değil.
Toplumlar için de --iyi--nin ve --doğru--nun, çoğunluğun kararı ile değil,
--bilimsel yöntemler--le bulunacağına inanır. Bu --bilimsel yöntem--i de kendisi
tarihe uygulayarak, --doğru-- ve --iyi-- olanları bulduğundan, kendisi ile
uyuşmayan herkes --yanlıştır--, --kötüdür--, --bilimsel değildir--. Zaten, kendi
yöntemi ile tarihe baktığında düşünce biçimleri yanlış olduğu için,
yığınların nasıl yanıldıklarını görmemiş midir?

  Bu anlamda, Comte ve onun izleyicisi olan --sosyokratlar-- oldukça --seçkinci--
bir görüşü simgelemektedirler. Bu durum onların yalnız düşüncelerine değil,
eylemlerine de önemli ölçüde yansımıştır. Kendi görüşlerinin benimsenmesini
ve yaygınlaştırılmasını, hep, Endüstri Devrimi'nin yok edeceği düzenlerin
başında bulunanlardan beklemeleri bunu göstermez mi?
.