Sosyal Bilgiler 7.Sınıf Avrupadaki Gelişmeler Ders notu

Başlatan velikz, Ocak 16, 2025, 09:53:14 ÖÖ

« önceki - sonraki »

velikz

Toprağın Ekonomik Hayatımıza Katkıları

Toprak, birçok ekonomik faaliyette temel bir rol oynamaktadır. Tarım, hayvancılık, ormancılık ve sanayi gibi pek çok sektörde toprak kullanılır. İnşaat sektöründe ise tuğla, kiremit, porselen, fayans ve cam üretiminde toprak bir hammadde olarak kullanılır. Bu sektörlerin gelişimi, toprak verimliliği ve yapısından büyük ölçüde etkilenir. Toprağın ekonomik önemi gün geçtikçe artmakta olup, hem tarım hem de sanayi için vazgeçilmez bir kaynak olmayı sürdürmektedir.

Sanayinin Temel Kaynağı: Toprak

Toprak, her tür sanayinin temeli olarak kabul edilir. Eski çağlardan itibaren toprak, endüstriyel anlamda oldukça önemli bir hammadde kaynağı olarak kullanılmıştır. İlk ev ve mutfak gereçlerinin topraktan yapılması, bu materyalin endüstriyel değerini gösterir. Günümüzde ise gıda, tekstil, inşaat ve metal sanayilerinin çoğu, faaliyetlerini topraktan elde edilen hammaddelere dayandırmaktadır.

Toprağın Tarım Sektörüne Etkisi

Arkeolojik bulgular, ilk insanların toprağı bitki yetiştirmek amacıyla kullanmaya başladığını ve bu alışkanlığın 8000 yıl öncesine dayandığını göstermektedir. Toprakla yapılan ilk müdahale sulama, ikinci müdahale ise gübreleme olmuştur (MÖ 4000). İlk ıslah uygulaması ise teraslama (MS 600) olarak kayda geçmiştir. Günümüzde toprak, tarım üretimi için hâlâ kritik bir faktör olarak kabul edilmektedir. İnsanlar tarih boyunca toprağa çeşitli şekillerde müdahale etmiş, bu da toprak-insan ilişkisini her dönemde güçlü kılmıştır.

Hititler ve Toprak Yönetimi

Hititler, Anadolu'nun ilk çağ medeniyetlerinden biri olarak ekonomilerinin temelinde tarım ve hayvancılığı barındırıyordu. Bu sebeple, gelişmiş bir toprak yönetimi uygulamışlardır. Hitit kralları, ülke arazisinin bir kısmının mülkiyet hakkını elinde tutarken, kullanım hakkını belirli kişilere devretmişti. Bu kişiler elde ettikleri kazançla, askerlerin bakımını ve atlı arabaların masraflarını karşılamışlardır. Hititlerin toprak yönetimi, sonraki dönemde Araplar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından benzer biçimde uygulanmıştır.

Frigler ve Tarım Yasaları

Frigler, Anadolu'da yaşayan ve geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlayan bir halktır. Bu nedenle, tarım ve hayvancılığa dair katı yasalar oluşturmuşlardır. Örneğin, Friglerde öküz kesmenin veya saban kırmanın cezası ölümle sonuçlanırken, ekili alanlara zarar vermek de ağır cezalara yol açıyordu.

Feodalizm ve Toprağa Dayalı Yönetim

Orta Çağ Avrupa'sında toprak sahipliği, ekonomik, sosyal ve siyasi gücün belirleyicisi olmuştur. Feodalizm adı verilen sistemde, senyörler ya da derebeyleri, toprağın ve üzerindeki köylülerin sahibi olmuştur. Feodal toplumda köylüler "serf" olarak adlandırılmış ve toprakla birlikte satılabilmişlerdir. Serfler, senyörün topraklarında çalışmak zorundaydı ve serflerin çalışma koşulları da senyörler tarafından belirlenirdi. Ayrıca, topraktan ayrılan serf, senyör tarafından tekrar bulunarak çalıştırılmak üzere geri getirilebilirdi.

İslam Devletlerinde Toprak Yönetimi

İslam dünyasında toprakla ilgili iki önemli kavram vardır: Mirî Arazi ve İkta Arazi. Mirî arazi, mülkiyeti devlete ait, kullanım hakkı ise halka bırakılan toprakları ifade ederken; İkta arazi, devlet görevlilerine hizmet ve maaş karşılığında verilen topraklardır. Bu sistem, Emeviler ve Abbasiler gibi İslam devletlerinde uygulanmıştır. Selçuklu Devleti de benzer bir toprak yönetimi izlemiştir.

Selçuklularda Toprak Yönetimi Reformları

Selçuklu Devleti, Oğuz Türkleri'nin batıya göç etmesiyle bazı zorluklar yaşamış, bu da devletin toprak yönetiminde reformlar yapmasına neden olmuştur. Selçuklu veziri Nizamülmülk, toprak yönetimindeki sorunları çözmek için kapsamlı ıslahatlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlarla birlikte devletin hem askerî gücü hem de toprak üzerindeki kontrolü pekiştirilmiştir.
Selçuklu ve Osmanlı Toprak Sistemi: İkta ve Tımar Rejimleri

Selçuklu Devleti, konargöçer Türkmenlere askerî hizmetleri karşılığında toprak dağıtarak, bu topraklardan elde edilen vergilerin toplanmasını da askerlere bırakmıştı. Selçuklularda, ikta sahipleri ihtiyaçlarını (at, silah, yiyecek, içecek vb.) kendi iktalarından temin ederlerdi. Savaşlarda üstün başarı gösterenler ise ikta verilerek ödüllendirilmişlerdir.

Türkiye Selçuklularında Toprak Yönetimi

Türkiye Selçukluları, fethettikleri yeni toprakların iskânına ve sınır bölgelerinin güvenliğine özel önem vermiştir. Bunun için, devlete ait topraklardan elde edilen vergilerin gelirleriyle geçinen bir ordu kurmuşlardır. Türkiye Selçuklularının ikta sistemi, Osmanlı'daki tımar rejiminin temelini oluşturmuş ve bu sistem XIX. yüzyıla kadar uygulanmaya devam etmiştir.

Osmanlılarda Tımar Sistemi

Osmanlı Devleti, toprak yönetiminde Tımar Sistemini kullanmıştır. Bu sistemde, toprakların büyük bir kısmı miri arazi olarak adlandırılırdı. Miri arazi, mülkiyeti devlete ait olan topraklar olup, devlet bu toprakları üzerinde yaşayan kişilere kiralar veya çalıştırmalar için verirdi. Ancak, toprağı iyi işleyip ürün yetiştiremeyen veya üç yıl üst üste boş bırakılan topraklar geri alınarak başkasına verilirdi. Bu uygulama, tarımda üretimin devamlılığını sağlamayı amaçlamaktaydı.

Dirlik Arazi Sistemi

Miri arazinin en önemli bölümünü dirlik arazi oluştururdu. Dirlik arazisi, devlet memurlarına ve askerlere maaş ve görev karşılığı verilen topraklardı. Dirlik, gelirlerine göre üçe ayrılmıştır:

Has: Senelik geliri 100 bin akçeyi aşan tımarlara verilen topraklar, padişah ve hanedan üyelerine aitti.
Zeamet: Senelik geliri 20 bin ile 100 bin akçe arasında olan topraklar, subaşı, defterdar ve alay beylerine verilirdi.
Tımar: Geliri 20 bin akçeye kadar olan topraklar, sipahi askerlere verilirdi. Tımar sahipleri, bu topraklardan elde ettikleri gelirden belirli bir kısmı (kılıç adı verilen pay) askerlerin beslenmesi için ayırmak zorundaydılar.
Tımar Sistemi ve Askerî Hizmet

Tımar sahipleri, kendi topraklarını ekip biçer, elde edilen gelirle askerlerin ihtiyaçlarını karşılarlardı. Bu sistemdeki tımarlı sipahiler, savaş zamanlarında orduya katılarak görevlerini yerine getirirlerdi. Tımar sahipleri, kanunlara uyduğu ve devlete karşı sorumluluklarını yerine getirdiği sürece topraklarını işlemeye devam edebilirlerdi. Ancak sefere katılmayan tımar sahiplerinin toprakları ellerinden alınırdı.

Tımar Sistemi ve Toprak İlişkisi

Toprakların mazeretsiz olarak üç yıl üst üste boş bırakılması veya tımar sahibinin köylüsüne kötü davranması, tımarın geri alınmasına yol açan sebepler arasındaydı. Köylüler, tımar sahiplerine karşı bazı sorumluluklar taşır ve toprağı terk etmemeleri beklenirdi.

Tımar Sistemi'nin Faydaları

Merkezi otoriteyi güçlendirmiştir (Tımarlı sipahiler, uzak bölgelerde dahi güvenliği sağlamıştır).
Vergiler düzenli olarak toplanmış, ülke imar edilmiştir.
Devlete yük olmadan asker yetiştirilmiştir.
Üretimin sürekliliği sağlanmıştır, çünkü topraklar düzenli şekilde işlenmiştir.
Topraklar üç yıl üst üste boş bırakıldığında, bu topraklar başkasına verilerek üretimin devamlılığı sağlanmıştır.
Osmanlı'da Tımar Sistemi'nin Bozulması ve Tanzimat

XVII. yüzyıldan itibaren bazı tımarlar, bu toprakları hak etmeyen ve tarım konusunda bilgisi olmayan kişilere verilmeye başlanmıştır. Yeniçerilerin tımarları ele geçirmesi ve sipahilerin sayılarının azalması, dirlik gelirlerinin düşmesine yol açmıştır. Bu bozulmuş olan Dirlik Sistemi, 1839 yılında yayımlanan Tanzimat Fermanı ile tamamen kaldırılmıştır.

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tarım ve Köylü Kalkınması

Cumhuriyetin ilk yıllarında, tarımın geliştirilmesi ve köylülerin kalkınması için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar, köylünün ekonomik anlamda daha güçlü hale gelmesini hedeflemiştir.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tarım Politikası ve Teknolojik Gelişmeler

Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan tarım politikaları, ekonomik kalkınmayı hedeflemiş ve bu alandaki öncelikler, ülkenin sanayi ve tarım alanındaki gelişimini desteklemiştir. Aşar vergisi kaldırılmış, ham maddesi tarıma dayalı sanayilerin kurulmasına yönelik adımlar atılmıştır. Ziraat Bankası, çiftçilere verilen kredileri artırarak, tarım sektörüne büyük katkı sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk çiftçisinin örnek alması için çeşitli bölgelerde çiftlikler kurmuştur. Bu çiftlikler, tarımın gelişmesini amaçlayan ve ülke genelinde tarımın örnek modellerini sunan önemli projeler olmuştur. Atatürk'ün kurduğu çiftlikler arasında Ankara'daki Gazi Orman Çiftliği, Silifke'deki Tekir, Yalova'daki Baltacı, Tarsus'taki Piloğlu, Dörtyol'daki Karabasmak gibi çiftlikler yer almaktadır. Atatürk, bu çiftlikleri 1937 yılında milletine bağışlamıştır.

Tarımı Destekleyen Kuruluşlar

Türkiye'de tarımı destekleyen birçok kuruluş bulunmaktadır. Bunlar, tarımın modernize edilmesi ve çiftçiye destek verilmesi adına önemli görevler üstlenmektedir:

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü
GAP İdaresi Başkanlığı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Ziraat Bankası
Toprak Mahsulleri Ofisi
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri
Devlet Su İşleri
Üretim Teknolojisinin Gelişimi ve Hayatımıza Etkisi

Tarihteki ilk tekerleğin Mezopotamya'da MÖ 5000'lerde bulunduğu düşünülmektedir. Başlangıçta seramik yapımında kullanılan tekerlek, Sümerler tarafından MÖ 3000'de taşımacılıkta kullanılmak üzere kağnılarda geliştirilmiştir. Tekerleğin ilerleyen zamanlarda birçok teknolojik gelişmeye zemin hazırladığı söylenebilir. Örneğin, çıkrık, yün eğirmede kullanılan bir aletti; ancak günümüzde yerini dokuma tezgahlarına bırakmış ve tekstil sanayisinin gelişmesini sağlamıştır.

Dişliler, geçmişte çarkların hareketini değiştirmek amacıyla kullanılan basit bir mekanizmaydı. Günümüzde ise araba vitese, mikserlere, bisikletlere ve kurmalı saatlere entegre edilerek daha karmaşık makinelerin temel bileşenleri haline gelmiştir.

Günümüzde buğday ve arpa gibi tarım ürünlerinin işlenmesi, eskiden olduğu gibi değirmenlerde değil, fabrikalarda yapılan büyük makinelerle gerçekleştirilmektedir. Tekerleğin gelişmesi, üretim alanındaki birçok teknolojik yeniliği mümkün kılmış ve bu yenilikler Sanayi İnkılabı'na zemin hazırlamıştır. Sanayi İnkılabı, insan gücünden makine gücüne geçişi simgeliyor ve bu geçiş, 18. yüzyılda İngiltere'de dokuma sektöründe başlamış, hızla diğer sektörlere de yayılmıştır.

Sanayi İnkılabının Öncesi ve Sonrası

Sanayi İnkılabı öncesinde, üretim çoğunlukla insan gücüne dayalıydı ve temel üretim alanları tarım, hayvancılık ve zanaatle sınırlıydı. Ancak bu devrimle birlikte makine gücüne dayalı seri üretime geçilmiş, üretim alanı genişlemiş ve yeni ürünler ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, uzak mesafeler bir sorun olmaktan çıkmış ve demir yolu, buharlı lokomotif, otomobil ve telgraf gibi yenilikler sayesinde insanlar arasındaki mesafeler kısalmıştır.

Sanayi İnkılabı, kentleşmeyi hızlandırmış ve nüfusun büyük bir kısmı artık kentlere yerleşmiştir. Ayrıca, üretim artarken, üretim ve tüketim arasındaki denge de büyük ölçüde değişmiştir. Fabrikaların kurulmasıyla birlikte ürün üretim kapasitesi artmış ve geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına geçilmiştir.

Sonuç olarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında atılan tarım ve teknoloji alanındaki adımlar, modern Türkiye'nin temellerini atmıştır. Atatürk'ün önderliğinde yapılan bu reformlar, hem tarımın gelişmesini hem de sanayinin güçlenmesini sağlamıştır. Tarım ve sanayi arasındaki bu bağ, üretimin sürekliliğini sağlamış ve ülkenin ekonomik büyümesine önemli katkılar sunmuştur.
Vakıf: Medeniyetin Temeli

Geçmişten günümüze, toplumlar kendi içlerinde sosyal yardım, dayanışma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için kurumlar kurmuşlardır. Bugünün modern toplumlarında sosyal güvenlik ve yardım hizmetleri, geçmişte İslam toplumlarında vakıf müessesesi aracılığıyla yapılmıştır.

Vakıf Nedir?

Vakıf, bir hizmetin gelecekte de sürdürülebilmesi amacıyla belirli koşullar altında, resmi bir işlemle bırakılan gelir, para ya da mülktür. Vakıf, bireylerin sahip oldukları servet ya da gelirin bir kısmını kamu yararına harcama amacıyla gönüllü olarak kurdukları bir yapıdır.

Vakıfların Tarihsel Gelişimi ve Katkıları

Türk-İslam devletlerinde hükümdarlar, hükümdar anneleri, eşleri, devlet adamları ve halk, vakıflar kurarak toplumun sosyal ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Selçuklu Türkleri, Anadolu'yu Türk-İslam yurdu hâline getirirken vakıflar önemli bir rol oynamıştır. Vakıflar, sosyal hizmetlerin yanı sıra, Türk-İslam sanatının güzel örnekleriyle inşa edilmiş ve süslenmiştir.

Selçuklu Dönemi Vakıfları ve Sosyal Yardımlar

Türkiye Selçukluları döneminde Kayseri, Sivas, Konya, Çankırı, Divriği, Amasya, Kastamonu ve Tokat gibi şehirlerde hastaneler kurulmuş, hastaların tedavilerini sağlamak amacıyla vakıflar oluşturulmuştur. Vakıf eserlerinin artması, Anadolu'nun bayındır hâle gelmesine katkı sağlamış ve birçok sanatçı, mimar ve ustanın yetişmesine olanak tanımıştır.

Osmanlılarda Vakıf Kurumları ve Sosyal Yardım

Osmanlı İmparatorluğu'nda vakıflar, insanların doğumundan ölümüne kadar etkili olan, ihtiyaç sahiplerinin tüm gereksinimlerini karşılayan sosyal yardım kurumlarıydı. Vakıflar, toplumsal dayanışmayı teşvik ederek, toplumun her kesiminden insanın yardım almasını sağlamıştır.
İşte metninizin özgünleştirilmiş ve blog için uygun hale getirilmiş versiyonu:

---

**Devlet Görevlilerinin Vakıf Kurma ve Toplum-Destekli Yapılar**

Devlet görevlilerinin vakıf kurma konusunda öncülük etmeleri, devlet ile toplum arasındaki kaynaşmayı güçlendirmiştir. Şehir merkezlerinde, bir cami etrafında toplanan medrese, imaret, çeşme, sebil, kütüphane, hastane gibi yapılar, külliyeler şeklinde bir araya gelerek şehirleşmeyi hızlandırmıştır. Vakıflar, toplumda birlik ve beraberliği pekiştirirken, yalnızca insanlara değil, hayvanların beslenmesi, tedavisi ve barınması gibi ihtiyaçlarına da hizmet etmiştir.

**Vakıfların Sosyal, Ekonomik, Dinî, Askerî ve Kültürel Katkıları**

Vakıflar, Osmanlı Devleti'nde camilerin mum ve kandillerinin temininden, temizlik işlerine kadar pek çok faaliyeti üstlenmiştir. Camilerde vaazlar verilmiş, halkın dini eğitimine katkı sağlanmıştır. Osmanlı döneminde, sıbyan mekteplerinden medreselere kadar tüm eğitim faaliyetleri vakıflar tarafından sağlanmıştır.

Vakıflar, yol, köprü, kanal, bent, çeşme, sebil, kaldırım, kervansaray ve deniz feneri gibi altyapı projelerini hayata geçirmiştir. Bu yapıların tüm masrafları vakıflar tarafından karşılanmış ve toplumun ihtiyaçlarına hizmet etmiştir. Ayrıca, hastaneler ve sağlık kuruluşlarının giderleri de vakıflar aracılığıyla finanse edilmiştir. Örneğin, Osmanlı'da birçok darüşşifa, bimarhane ve darüs-sıhha gibi hastaneler vakıflar tarafından desteklenmiş, personel ücretleri de yine vakıf gelirlerinden karşılanmıştır.

Bazı hayır sahipleri kurdukları vakıflarla sokakları aydınlatacak gaz lambası almış ve bu sayede halkın gece güvenliği sağlanmıştır. Günümüzde vakıflar, Türkiye'nin en köklü kurumlarından biri olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yönetilmektedir. Bu kurum, eski vakıfların yönetimini sürdürürken yeni kurulan vakıfların denetim ve kuruluş işlemlerini de yürütmektedir.

**Sivil Toplum Kuruluşları ve Toplumdaki Rolleri**

Sivil toplum kuruluşları (STK'lar), toplumda siyasi idare dışında, bağımsız bir şekilde faaliyet gösteren ve toplumun çeşitli ihtiyaçlarına cevap veren kurumlar olarak tanımlanır. Dernekler, sendikalar, vakıflar, mesleki kuruluşlar ve kooperatifler gibi yapılar, sivil toplum kuruluşlarını oluşturur. Sivil toplum kuruluşlarının temel amaçları arasında:

- Toplumsal sorunlara çözümler üretmek ve bunları uygulamaya koymak
- İnsanları bilinçlendirmek ve eğitim çalışmalarına katkı sağlamak
- Küresel ısınma gibi dünya çapında önemli sorunlar için çözüm önerileri geliştirmek
- Doğal afetlerde halkın ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde cevap vermek
- Kamuoyu oluşturmak ve bireylerin taleplerinin dikkate alınmasını sağlamak
- Demokratik bir yönetim anlayışının gelişmesine yardımcı olmak

**Bazı Önemli Sivil Toplum Kuruluşları**

- TEMA
- Türk Kızılayı
- Yeşilay
- Türk Eğitim Vakfı (TEV)
- Mehmetçik Vakfı
- ÇEKÜL
- LÖSEV

**Mesleki Eğitim: İyi İnsan Yetiştirmenin Temeli**

Eskiden meslek edinmek için bireylerin önce bir ustanın yanında eğitim alması gerekirdi. Yamaklık, çıraklık, kalfalık ve ustalık gibi adımlarla geçilen bu süreç, mesleki bilgilerin sistematik bir şekilde aktarılmasını sağlardı. Yamaklık aşamasında, kişi önce ustasının yanında 2 yıl çalışarak mesleği öğrenmeye başlardı. Ardından çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamalarına geçilirdi. Her aşama için özel bir tören yapılır ve bu törenlere ustaların, esnafların pirleri ve ailenin katılımı sağlanırdı.

Günümüzde mesleki eğitim, ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişiminde büyük rol oynamaktadır. İnsanların eğitim seviyeleri arttıkça, nitelikli iş gücü ihtiyacı karşılanır, verimlilik artar ve bilimsel yenilikler hızla gelişir. Ayrıca, mesleki eğitim, iş gücünün kalitesini yükselterek ekonomik kalkınmayı destekler.

---

Bu özgünleştirilmiş metin, blog yazınızda kullanılmak üzere hazırlanmıştır.