ERGENLİK SORUNLARI
Kuşkusuz çoğu birey çocukluktan çıkışı, ergenlikten geçerek
yetişkinliğe ulaşmayı olağan güçlükler dışında başarır. Bunlar
bedensel, cinsel ve bilişsel olmak üzere çok yönlü değişikliğe
uyum sağlar, kimliklerini keşfeder ve olumlu bir benlik kavramı
geliştirirler.
Ancak, bazıları için ergenliğin karışıklığı, aralarında ergen
suçluluğu, aşırı uyuşturucu kullanımı ve istenmeyen gebelik olmak
üzere birçok önemli sorunu ortaya çıkarır.
ERGEN SUÇLULUĞU
Tanım: Ergen suçluluğu, “18 yaşın altında (bazı eyaletlerde
16) bir kız ya da erkek tarafından işlenmiş ve yasal bir suç
olarak kabul edilen eylem ya da davranış” anlamına gelir (Barnhart
ve Barnhart, 1976, s. 1143). Yasal suçlar genellikle iki çeşittir.
Birincisi, soygun ve adam öldürme gibi yasalar tarafından
yetişkin suçları olarak sınıflanan eylemleri içerir. Diğeri, okuldan
kaçmak, evden kaçmak ve sokağa çıkma yasağını çiğnemek
gibi bir yetişkin tarafından değil ancak bir ergen tarafından
gerçekleştirildiğinde yasa dışı olarak kabul edilen eylemleri
kapsar.
Suçlu davranışın sıklığı. Faw’a (1980) göre, “ergen suçluluğu
son on yılda olay sayısı 900.000’den 1.500.000’e çıkarak yaklaşık
yüzde 66 artarken, ergen nüfusu (on-on yedi yaşlar) 31.000.000’den
38.000.000’e çıkarak sadece yüzde 22 artmıştır” (s. 282). Erkekler
ergen suçlarına kızlardan yaklaşık olarak 3 kat daha
fazla girişmektedirler. Ancak Kassenbaum’un (1974) bildirdiğine
göre, 1965-1970 yılları arasında erkekler tarafından işlenen suçlar
yüzde 44 artarken, kızlar için bu artış yüzde 68 olmuştur. Erkekler
daha çok araba hırsızlığı ve soygunla, kızlar cinsel suçlarla
ve evden kaçma suçuyla suçlanmaktadırlar.
Ambrosino (1971) evden kaçışların sayısını yarısı 17 yaşından
küçük olmak üzere yılda yaklaşık 1 milyon olarak tahmin
etmektedir. Johnson ve Peck (1978) evden kaçan beyaz orta sınıf
ergenlerin incelendiği bir çalışmada, bunların çoğunluğunun diğer
kardeşlerin karşı cinsten olduğu ya da ailede çok küçük bir kardeşin
bulunduğu, ortalamadan daha büyük ailelerden geldiğini
bildirmiştir. Aynı yazarlar, Kamu Hukuku 03-415 maddesinin,
artık bu tür ergenlerin hapishane gibi yerlerden çok özel olarak
tasarımlanmış “kriz evleri”ne yerleştirilmelerini zorunlu kılmasına
da işaret etmişlerdir. Şimdiye kadar bunun için hiçbir federal
fon ayrılmamıştır ve yerel hükümetlerin böyle merkezlerin
kurulmasında önemli bir masrafı yüklenmiş olması gerekirdi.
Suçluluktan sorumlu etkenler. Suçluluğa katkıda bulunan
etkenler olarak önerilenler, evdeki ölüm, boşanma ya da evi
terketme, anababa sevgisinin ve disiplinin derecesi gibi durumları
içerir. Ergenler arasında, özellikle de azınlık gruplarında,
artan işsizlik oranının suçluluk tablosunun önemli bir etkeni olması
olasılığı vardır. Ahlstorm ve Havighurst (1971) suçluluk
ile düşmanlık, güvensizlik, reddetme duyguları, güdülenme eksikliği
ve otoriteye meydan okumayı içeren kişilik örüntüleri
arasında bir ilişki olduğunu ileri sürmüştür.
Suçluluğun önlenmesi ve iyileştirilmesi için çok çeşitli yaklaşımlar
denenmiştir. Belli ki en mantıklısı suçun ortaya çıkmasını
engellemektir. Fakat bunun başarılması yoksulluk ve eğitim
eksikliği gibi suça özendiren koşulların ortadan kaldırılmasını
gerektirir ki, bu alanlardaki ilerleme hala yetersizdir;
bu amaçları taşıyan bazı sosyal, eğlendirici ve mesleki hizmetler
oldukça başarılı olurken, diğerleri olmamıştır.
Anababa olma becerilerini geliştirmek için aile içinde de
girişimler gerçekleştirilebilir ve yerel örgütler, liseler ve
üniversiteler bu amaç için gittikçe artan sayıda kurslar
düzenlemektedirler. Bu kurslar disiplin uygulamaları için fiziksel
cezaya karşı başka seçenekleri vurgulamaktadır; çünkü fiziksel
ceza suç davranışıyla yüksek oranda ilişkilidir ve sıklıkla çocuk
istismarına yol açabilmektedir. Aile içinde ve dışında olumlu
kişilerarası ilişkileri geliştirmeyi amaçlayan programlar özellikle
başarılı olmuştur (Klein, Alexander ve Parsons, 1977).
En umut verici yaklaşımlardan biri, bireylerin olumlu davranışları
göstermek için ayrıcalık, boş zaman ve eğlence olanakları
kazandıkları davranış değişikliği tekniklerine odaklanmaktadır.
Suçluların başarı güdüsünü ve benlik kavramlarını
değiştirmede önemli ölçüde başarı kazanmış bir program Batı
Virginia’da Robert F. Kennedy Gençlik Merkezi’nde uygulanmaktadır.
İLAÇ BAĞIMLILIĞI
Hepimiz büyük olasılıkla birçok kez ilaç kullanmışızdır.
İlaç dediğimiz zaman kastettiğimiz, yiyecek dışında, sindirildiğinde
fiziksel ya da zihinsel olarak insanı etkileyen herhangi
bir maddedir (Katchadourian, 1977). Bunlar, yüzlercesi içinde,
alkol, tütün, mariyuana, haşhaş, eroin, çay, kahve, hafif alkollü
içecekler ve başağrısı ilaçlarını içerir.
İlaç kullanımı ve kötüye kullanımı üzerindeki ilginin çoğu,
özellikle 1960’ların başından itibaren önemli bir sorun olarak
ortaya çıkmasıyla, ergenler üzerinde odaklanmıştır. O zamandan
bu yana özellikle lise ve üniversite öğrencileri arasında birçok
araştırma yürütülmüştür, ancak bulguların birçoğu çelişkilidir:
Örneğin, Leon (1977) 1970-1974 yılları arasındaki ilaç kullanımını
karşılaştırdığında anlamlı bir farklılık bulamazken, 1969-1973
yıllarını inceleyen Kopplin ve Greenfield (1977) mariyuana
ve alkol de içinde olmak üzere anlamlı bir artış bulmuştur.
Birleşik Devletler Nüfus Bürosu’nun (1977) verdiği istatistikler,
12-17 yaşlar arasındaki ergenlerin yaklaşık yüzde 25’inin sigara,
yüzde 33 kadarının alkol içtiğini ve bu oranın yaşla arttığını
ortaya çıkarmaktadır.
İstatistikler ne olursa olsun, ergenlerin ilaç kullanımında
geçtikleri açıkça tanımlanmış bir sıra görülmektedir. Kandel ve
Faust (1975) tarafından verildiği biçimiyle bu evreler şunları
içermektedir: (1) şarap ya da bira, (2) sigara ya da sert likör,
(3) mariyuana ve (4) eroin ya da kokain gibi yasa dışı ya da yasak
ilaçlar. Bütün yazarlar bu sıralamanın bir ilacın mutlaka
diğerine götürdüğü anlamında olmadığına işaret etmişlerdir. Elbette
bütün ergenler bu aşamaları tamamlamazlar ve pek çok ergen
ilaç kullanabilirken, çoğu ilaçları kötüye kullanmaz (Yankelovich,
1975).
Öyleyse neden bazı ergenler ilaçları kötüye kullanmaktadırlar?
Bunun nedenleri bireylere göre değişir (Sorasiak, Thomas
ve Balet, 1976); fakat başlangıçta merak, en yaygın etken gibi
görünmektedir. Diğer etkiler, yaşıt baskısını, yetişkinlerin taklit
edilmesini ve “eğlence”yi içermektedir; bazı durumlarda tek
neden anababanın onlara kullanmamalarını söylemeleri olur.
Aşırı alkol kullanımı. Diğerlerinin yanısıra Coleman
(1976), 12-15 milyonunun alkolik olarak sınıflanabileceği 100 milyon
Amerikalının alkol içtiğini bildirmektedir. Barnes (1977) alkolizm
için kullanılan yeni bir terim olan sorunlu içme’nin, “içene
ya da başkalarına fiziksel, psikolojik ve sosyal zarar veren
tekrarlı alkol kullanımı” olarak tanımlandığını söylemektedir (s.
386).
Ergenler arasında ilaç kullanımındaki en yüksek artış, gittikçe
daha küçük yaşlarda, ortaokul ve hatta ilkokul öğrencilerinde
olmak üzere, alkol kullanmayı içermektedir. Kaliforniya’da
yaşayan yedinci sınıf öğrencilerinin incelendiği bir çalışmada,
Blum ve arkadaşları (1970), erkeklerin yüzde onaltısının
ve kızların yüzde onbirinin on ya da daha fazla kez alkollü
içkiler tükettiklerini bildirmişlerdir.
Ergenler neden içerler? Alkol içmenin çoğu, yaşıtlarla
gerçekleştirilen toplumsal bir etkinliktir. Bazısı meraktan, bazısı
eğlence için ve birkaçı da sadece sarhoş olmak için içer. Hatta
bazıları içki içmeyi sevmez, fakat “başka herkes içtiği için” içer.
Kızlar erkeklerden daha az içerler, ama bu farklılık artık eskiden
olduğundan daha azdır (Hastford, 1975).
Tütün kullanımı. Sigara içme ile önemli hastalıklar arasındaki
ilişkinin tüm kanıtlarına karşın, özellikle de genç kızlar
arasında olmak üzere, sigara içme ergenler arasında artmaktadır.
Hanley ve Robinson (1976) yetmiş üç bin Kanadalı öğrenci
arasında yaptıkları bir taramada erkeklerin yüzde 52’sinin ve
kızların yüzde 46’sının onaltı yaşına kadar “ciddi sigara tiryakisi”
olduğunu bildirmiştir. Benzer biçimde, Sağlık İstatistikleri
Ulusal Merkezi’nin tahminlerine göre Amerikalı erkeklerin yaklaşık
olarak yüzde 50’si ve kadınların hemen hemen yüzde 33’ü
erken yetişkinliğe kadar düzenli olarak sigara içmektedir. Lerner
ve Spanier’a (1980) göre, sigara içmeye başlamanın en güçlü
nedenleri “ergenin en yakın arkadaşının sigara içmesi ve sigara
içen bir arkadaş grubunun üyesi olmak”tır.
Mariyuana. Yasadışı olan ilaçlar içinde, lise ve üniversite
öğrencileri, orta ve üst sınıf ergenler ve genç yetişkinler arasında
en yaygın olanı budur. Yancy ve meslektaşları (1972), New York
Eyaleti’ndeki 7000’den fazla öğrencinin incelendiği bir çalışmada,
yaklaşık yüzde 9 LSD ve yüzde 3 eroin kullanımı oranıyla
karşılaştırıldığında, öğrencilerin yüzde 27’sinin mariyuana kullanmış
olduğunu buldular.
Fiziksel ve psikolojik etkilerinin yanısıra mariyuana taşımanın
ve içmenin bir suç olup olmadığı konusundaki tartışmalar
sürmektedir. Birincisi, mariyuana kullanımının eroin ya da kokain
bağımlılığına yol açacağına ilişkin inancı desteklemek için
ortada çok az kanıt vardır. İkincisi, bazı yeni araştırmalar
mariyuananın akciğerler üzerindeki etkilerinin daha kötü olabileceğini
göstermekle birlikte, mariyuananın yol açtığı fiziksel
zarar sigaranınkiyle hemen hemen aynıdır.
Kolansky ve Moore (1975), yüksek dozların dikkat süresini
kısalttığını, yargılama yeteneğini ve kendinin farkında olmayı
azalttığını, “yeni geliştirilmiş içgörü” yanılsamalarına ve yavaş
düşünmeye neden olduğunu ileri sürmektedir. Maugh (1975)
tarafından gerçekleştirilen araştırma bu bulguları destekleme
eğilimindedir, ancak Maugh sık olmayan kullanımın olsa bile
çok az kötü etkisi olduğuna işaret etmektedir.
ERGEN GEBELİĞİ
Ergenlikteki gebelik sorunu, “anababa olmak erken ergenlikte
gerçekleşirse, bu durum çoğu kez genç anne ve çocuğu için hem
şimdiki hem de uzun dönemli ilgilerini tehdit eden bir ikilem
yaratır” (s. 1) diyen Furstenberg (1976) tarafından çok iyi dile
getirilmiştir.
Neden bu kadar fazla ergen kız gebe kalmaktadır? Klermen
ve Jekel (1973) tarafından önerilen nedenler şunlardır: “Erkek
arkadaşını elinde tutmak, anababadan öç almak, okuldan kaçmak,
yaşıtların dikkatini çekmek ve onlar arasında saygınlık kazanmak,
seveceği ve kendisini sevecek bir kimseye sahip olmak,
artık çocuk sahibi olamayacak annesine bir çocuk vermek.” (s.6).
Cinsel ilişkiye girmiş 1000 ergenin incelendiği bir araştırma,
beş ergenden dördünün herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmadığını
ve on kişiden yedisinin gebe kalabileceğini düşünmediğini
bildirdi (Shah ve arkadaşları, 1975). (Bu size, ergenlik
benmerkezciliğinin özelliği olduğu söylenen Elkind’in “kişisel
söylence”sini anımsattı mı?)
Evlilik öncesi gebeliğin sıklığı nedir? Kuşkusuz istatistikler
bu sorunu olduğundan daha az saymamaktadır; ancak Zelnik ve
Kantner’e (1978) göre 15-19 yaşındakiler arasında bu tür gebelikler
yılda yaklaşık 800.000 olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumla
karşılaşan genç bir kadın (1) evlenebilir, (2) düşük yapabilir,
(3) doğurup çocuğa bakabilir, (4) çocuğu doğurup evlatlık verebilir.
Beyaz kızların yaklaşık yüzde 50’si düşük yaparken, zenci
kızların yüzde 80’i doğurup bebeğine bakmaktadır.
Bu sorun konusunda ne yapılabilir? Klerman ve Jekel, kitaplarının
bu konudaki programlara ve önlemlere ayrılmış bölümünde,
ergenlik gebeliğinin bir gerçek olarak kabul edilmesini, göz
yumulmamasını, ancak namus lekesi olarak da damgalanmamasını
önermektedir. Önleyici ek hizmetler, çabalarını, sorunun
büyük bölümünün bağlı olduğu yoksulluğun giderilmesine yöneltmelidir.
Gelecek: Olumlu Bir Görüş
Bu bölümün son alt bölümüne karşın, ergenler için yaşam tümüyle
sorunlarla dolu değildir. Çocukların ve ergenlerin büyük
çoğunluğu iyi ve terbiyelidir. Ancak, yanlış davranışları olan bir
azınlık dikkati üzerinde toplamaktadır.
güzel çok ucuz ama sağlammı biz kanmayız kocummmm