ENDOKTRİNASYON VE TÜRKİYE’DE TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ
Kitabımın birinci bölümünde Milgram deneyinden bahsedilmiş. Deney 1961 yılında Yale Üniversitesinde gerçekleştirilmiş. Üniversitede Stanley Milgram otoritenin insan üzerindeki etkisini ölçmeyi amaçlar. Deneyi yapmasındaki asıl amacı o yıllarda İsrail’de yargılanan bir Alman subayın gerçekte sadist olmadığı sadece emirlere uyduğu düşüncesidir. Milgram korkunç olayların masa başında emirlere uygulayan insanlar tarafından gerçekleşti. Her olayda düşünüldüğümüz gibi her kork olayın arkasında bir canavar ruhlu insanın olmadığını öngörür. Düşüncesinin doğruluğu ispat edebilmek için insanların bağlı bulundukları bir otoriteden aldığı emirleri hangi noktaya kadar itaat edebileceğini ölçer. Deneyde 2 grup vardır. Bunlar öğrenciler ve öğretmenler. Öğretmenlere cezanın öğrenme üzerindeki etkisini ölçeceğini söyler. Öğretmenler sözde öğrencileri görmeyecektir. Başka odalarda bulunurlar. Öğrenciler aslında öğrenci değil deney görevlileridir. Deneyde öğretmenler başka odadaki öğrencilere sorular soracak soruyu bilememesi halinde elektrik şoku verecek her bilemedi soruda elektrik şokunun şiddeti artacaktı. Öğretmenin yanında bulunan uzmanda bu yönde öğretmeni teşvik edecek. Fakat teşvik kesinlikle zorlama olmayacak. Öğretmenin kararına müdahale edilmeyecek ve önceden belirtilmiş 5 teşvik cümlesi kullanılacak. Yani öğretmenin idaresi baskı altına alınmayacaktı. Yan tarafta bulunan öğrencilerde elektrik şokunun şiddeti arttıkça daha fazla bağıracak en sonunda sessiz kalacaktı. Voltajların üzerinde de. Hafif şok, orta şok … güçlü, aşrı güçlü, şiddetli, tehlikeli ağır şok uyarısı bulunmaktadır. Odadaki uzman otoritesi sonucu öğretmenlerin %60 en yüksek derece elektriği verebilmiş. Deney sonucunda kendilerinde bu davranışta nasıl bulunduklarını şaşırmışlar. Deneyde bir otoriteden gelen emirlerin insan davranışları üzerinde ne kadar tesirli olduğu görülüş. Deneyin farklı versiyonları uygulandı. Uygulama sonucunda öğretmen ve öğrenci ayrı odalarda bulunması yada ceza düğmesine bir başkasının basmasında ceza oraların %90 lara vardığı görüldü. Yani ne kadar ceza verirken uzakta yada dolaylı yoldan verirsek otoriteye daha fazla uyulduğu görüldü.
Deneyin Hayata Uygulanması
1.Kişiliklerin Yok Edilmesi: Örneğin II.Dünya savaşında ABD’li pilot Japonya’ya attığı bomba sonucu 70 bin insanın ölümüne neden olmuştur fakat yaptıklarından asla pişmanlık duyamamıştır. Çünkü yüksek bir otoriterin altında sadece kendisine denileni yapmış yapma zorunda kalmıştır.
2.Dehümanizasyon: İnsanların yalan söyleyebilmek amacıyla kullandıkları psikoloji bir savunma sistemidir. Bu akla uydurma yöntemi ile kişi karşı kişinin bu yapılanları hak ettiğini düşünür. Buna göre kendilerine kötülük edilen kişilerin aslında aşağılık, değersiz kişiler olarak görür ve bu yüzden o kişilere ne yapılsa onları hakkettiği düşünülür.
3.Eylemsizliğin Akla Uydurulması: Otoriter rejimlerde sindirilmişliğin korkaklığa, korkaklığında eylemsizlik doğurmaktadır.
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün sıradanlığı kavramı ilk kez1960 lı yılarda ortaya atılmaktadır. Eichmann Yahudilerin diri diri yakma işlerini organize eden subayın yargılanması için İsrail’e gider. Herkesin düşündüğü gibi karşısında cani bir insanın olacağı düşünülürken. Mahkemede son derece aklı başında, iyi bir aile babası denilebilecek bir kişi vardır. Buradan yola çıkarak ortaya bir kavram atar. Kötülüğünün sıradanlığı. Bu yaklaşıma göre dünyada kötülük marjinal bir oldu değildir. Toplum içerisinde kendi halinde yaşan bireylerin devletin ve içinde bulunduğu kurumların kurallarını sorgulamayan sorgulamadı için sonuçlarını hiç değerlendirmeyen insanlar ortaya çıkar. Bu kişiler için kötülük yapmak sıradan bir davranıştır. Dünyadaki kötülüklerin büyük bir çoğunluğu fanatik, acımasız insanlar değil de. Bu tarz sorgulamayan, korkak, düşünmeyen insanlara aittir olduğunu düşünülür.
Stanford Hapishane Deneyi
Psikoloji Profesörü Philip G. Zimbardo tarafından 1971 yılında ABD’de hapishane deneyi yapıldı. Deneyin amacı hiçbir psikolojik rahatsızlığı olmayan sağlıklı insanların yapay bir hapishanede nasıl davranacaklarını bulmaya çalışıyordu. Deneyin 2 hafta sürmesi beklenirken giden olumsuz durumlardan dolayı altıncı günden sonra son verilir. Deney grupları ikiye ayrılır. Bir grup mahkum diğer grup gardiyanlar. Yapay hapishane üniversitenin altına kurulur. Birebir aynı ortamlar sağlanmaya çalışılır. Kura ile deneylerin gardiyan mı mahkum mü olduğu belirlenir. Mahkum adaylar gerçekçi olması amacıyla evlerinden polislerle alınır. Belirli bir suçtan yargılanır. Numaralı formalar giydirilir. İlaçlanırlar ve hücrelerine konulurlar. Gardiyanlarda üniformalar giydirildi ve vardiya sistem getirildi. Deneyin ikinci gününde gardiyanlar mahkumlara sert davranmaya başladı ve mahkumlarda da baş kaldırı başlar. Gardiyanlar deney sürecinde fiziksel cezalar vermeye başlar. Hapishaneyi kontrol edebilmek için iş bölümü ve fazla mesai yaparlar. Daha deneyin başında birkaç mahkum aşarı stresten dolayı ciltlerinde çıkan lekeler ve dengesiz davranışlar sonucu deneyden alınır. Deneyin dördüncü gününde mahkumlar kaçmayı planlar. Gardiyanlar kameranın olmadı yerlerde mahkumlara daha sert davranırlar.
Deney sonucunda 3 tür gardiyan ortaya çıkar. Sadistçe davrananlar, hapishane kurallarını harfiyen uygulayan kuralcılar. Kaçış planları yapılır, tahliye için açlık grevine gidilir, mahkumlar dışarıdan rahip geldiğinde isimleri ile değil de hapishane numaraları ile kendilerini tanıtırlar. Mahkumların konuşmalarının %90 sını hapishanedeki koşullar olur Mahkumların bir kısmı ücretten vazgeçip deneyi bırakmak ister. Deneyi yürüten bilim adamı geçiştirici cevap verdiklerinde mahkumlar hemen durumu kabullenir. Halbuki ısrar etseler deneyi hemen bırakabilirler. Çünkü onları orada tutabilecek hiçbir kanuni yaptırım yada güç yok. 6.günün sonunda deney kontrolden çıkar ve deney sona erer. İnsan yapısı gereği içinde bulunduğu ortama uyum sağlamaktadır. Bütün bunlarda insanların otoriteye karşı zayıflığının ve karşı koyamadığının göstergesi sayılmaktadır. Toplumda çeşitli sınıflar içinde yer alan insanlar o sınıfın değerlerine göre kendilerini şekillendirmektedir. Davranışlarını o şekilde planlamaktadır. Bunları ortada insan çember içinde çember şeklinde algılabilir.
Asch Deneyi
İnsanların içinde yetiştiği ve bulunduğu doğal ortamdan etkilendiğini deney yöntemi ile kanıtlamak için bu deney tasarlanır. Bu deney 8 kişi yada daha fazla denekten oluşur. Deneklerden sadece bir tanesi denek değil deneyi yürüten ekibin içindendir. Sadece ortada 1 denek vardır. Deneklere 3 tane farklı boyutlarda bir çizgi gösterilir bu çizgiler numaralandırılır. Hemen yanında bu ü çizgilerden biri ile aynı boyutta bulunan başka bir çizgi bulunur. Bu çizgi numaralı çizgilerden hangisi ile aynı boyuttadır diye soru yöneltilir. Bir bakışta cevap hemen verilebilecek düzeydedir. Sırası ile soru sorulur. Deneyde anlaşmalı olanların hepsi bilerek aynı yanlış cevabı veririler. Deneklerden %36 sının yanlış olduğu bildiği halde gruba uyarak aynı yanı cevabı vermiştir. Normalde bu oranın %1 olması gerekir. Bu deneyden anlaşılacağı gibi grup içinde bireylerin toplumun genel kurallarına uyduğu, koyun sürüsü gibi hareket edildiği anlaşılır
Kore Savaşı
Beyin yıkamanın dünya kamuoyunda duyulması ve yaygınlaşması, Kore savaşı sonrasında ABD’li esirlerin, Çinliler tarafından belirli sistematik davranışlar sonucunda kominizimi benimsemesi, Çinlilerle işbirliği yapması, gizli bilgileri Çinlilere vermesi ile olur. Deney sonrasında ABD’li askerlerden 21 tanesi Çin’den ayrılmayı reddederler. Savaş karşıtı bildirilere imza atarlar.
Çinliler esir kamplarında profesyonel bir sürece yürütürler. Amerikan askerleri fiziki şartlarını zorlayıcı hayat şartları oluştururken bazen küçük ödüller ve imtiyazlar verirler. Bu dengesizlik sonucu Amerikan askerleri hangi davranışların ne gibi sonuçlar doğuracağını anlayamaz hale gelirler. Yani normal hayatlarındaki düzenler bütünden uzaklaşırlar. Nedensellikten uzaklaşırlar. Kanunların, neden ve sonuçların bu yeni dünyada pek de geçerli olmadığını anlarlar ve hayatlarının devamı için hangi şart olursa uyma yada yeni gelecek olan düzene ayak uydurmaya açık hale gelirler.
Çinliler eski hayatlarından kalan normları ve toplumsal sınıf farklarını yıkmak için düşük rütbeli askerlere sorumluluklar verilir. Esirleri sandıklarda aylarca bekleterek, soğuğa maruz bırakarak fizikken ve psikolojik olarak yıpratılır. Amaçları zamanında karşı taraftaki kişilere ne çektirdiği hissettirmek olur. Böylece uzlaşmaya yaklaştırdılar. Sorgulama yöntemi olarak bazen üstlerine giderek sıkıştırılır yada bir sorgu memuru ayalarca hükümlülerle aynı yerde yaşar onlarla bir dost olur. Esirler sosyalleşme güdüsü ile sorgu sırasında ne biliyorlarsa anlatırlar. Esirlere eğitimler sırasında ilk defa yüz yüze kalacakları gerçekleri, soruları esirlere gösterirler. ABD’nin kimyasal gaz kullandıklarını esirlere bizzat gösterirler ABD’li askerlerle gerçeklerle yüz yüze kalırlar. Daha sonra eğitime ağırlık verilmiş ve esirler esirlikten öğrenci rolüne bürünmüşler. Böylece askerlerin 3/2 komünist fikirleri benimser. Esir değişimi sonrasında 21 asker ABD’yi dönmeyi reddeder.
6. Otoriter Eğitim ve Tektipleştirme
Daha öncesi sosyal deneylerden de anlaşıldığı gibi birey otoriteye karşı kendini korumda son derece savunmasız. Ayrıca birey sosyal toplumun davranışlarına uyum sağlamada da son derece meyilli olduğu görüldü. Eğitimin kitlileri sosyaliz etme konusunda son derece iyi bir şekilde kullanıldığı söylenebilir. Farklılıklar birer tehdit olarak değerlendirilmektedir. Bu yüzden eğitim yolu ile insanları bir arada tutmayı amaçlarlar. Okulda öğrencilerin çok uzun süreler kalması sonucu Stanford deneyinde olduğu gibi birkaç gün belirli bir ortamda kalan deneklerin ciddi anlamda etkilendiği gibi çocukların da etkilendiğini görülür. Okullarda öğrenciler öğretmeni otorite olarak görmektedir. Milgram deneyindeki Yale üniversitesinde yapılan deneyden çok daha fazla öğrenciler öğretmenlerin otoritesi altında kalmaktadır. Küçük yaştan itibaren öğretmenin yanında olan öğrenci öğretmeninden son derece etkilenir. Öğretmenin başarı ve başarısızlığa verdiği tepki, dünya görüşü, değerler algısı gibi bir çok olgulardan öğrenciler olduğu gibi etkilenir. Bir öğretmen öğrencinin birinin öğrenme güçlüğü çektiğini söylediğinde, sınıf ve çevredeki diğer kişilerinde o çocuğa karşı bakış açısı değişecektir. Ayrıca öğrenci kendisinin öğretmende güçlük çektiği düşünmeye başlaması ile beraber öğretmesi daha da gerilemektedir. Öğrenciler aynı şekilde eğitilmesi olması sonucu, aynı uyarılara aynı tepkileri vermektedirler. Genel olarak sonuca baktığımızda bilgilerde daha sonra bir değişiklik olsa da öğrencilerin zihniyetin sonradan değişmesi çok zor.
Kitlesel Eğitimde Kullanılan Yöntemler
Öğrencilerin tek düze yetiştirilmesi için eğitimde bazı yöntemler bulunmaktadır.
Dikkati başka tarafa çekme. Bundaki amaç insanların bazı konulara gündeme almalarını engelleme ve hatta varlığından dahi haberdar olmasını engellemek. Müfredat, kitlere öğretmeyi amaçladığı konuların istediği yani tek boyutunu verir. Birey olayların diğer boyutundan haberdar dahi değildir. Böylece tek boyutlu düşünen bireyler yetişir. Bilgi saklama Bilgi saklama yöntemi. Bu yöntemle odaklanan konu üzerindeki belirli konular verilmektedir. Zihinlerde farklı kavramların oluşturulması engellenmektedir. Bilginin farklı boyutlarını görmeyen birey giderek eleştirisel düşünme yeteneğini kaybedecek. Eleştirilerde bulunamayacaktır. Bilgi Manipülasyaonu .Buradaki amaç bilgileri verirken amaca hizmet edecek yönde verilmesidir. Bu şekilde birey istenildiği gibi yönlendirilir. Ezber yükleme bu yöntemle bireye istenilen bilgi tekrar tekrar verililere bir süre sonra benimsemesi sağlanır. Ezber yöntemi sonucu düşünmeyen, olanı olduğu gibi olan zihinler ortaya çıkmaktadır. Korku. Bu yöntemde bireyler büyük bir güce direnmekten ise onu benimseme yoluna gider.
Türk İşi Talim ve Terbiye
Radika yazarının bu konuda bir hikayesi: ABD’de yaşan bir Türk aile, kızlarının Türkiye’de uzaklaştığını düşünerek onu lise son sınıfta İstanbul’da en güzel lisesinin son sınıfına yerleştirdiler. Kız öğrenci okulda mor kalemle yazı yazarken, öğretmeni yanına gelerek onu uyarır. Mor kalem yerine, sınıftaki her öğrenci gibi mavi kalemle yazı yazmasını ister. Öğrenci şaşırır. Neden mor kalemle yazı yazamayacağını sorur. Öğretmeni mantıklı bir cevap veremez. Farksızlığa tahammülsüzlüğü bu öyküde görülebiliyor. Ülkede tek tip, bir birinden farklı olmayan insanların yetiştirilmesi Avrupa’da I.Dünya Savaşı sonrasında hakim olmaya başlarken bize daha sonra etkisi gelir. Milli Eğitim’n temel amaçları incelendiğinde karşımıza çıkan sonuç şudur. Ülkedeki her öğrenciyi aynı zihinsel yapıda yetiştirmek. Türk eğitim sisteminin müfredatı üzerine 190 ders kitabı uzamanlar tarafından incelenmiş. İnceleme sonucunda; Otoriteyi yüceltme, birlik ve beraberliği güçlü bir dış tehdit algısı ile pekiştirme, milliyetçiliği buyurgan zorunlu bir idoloji olarak algılatma vb sonuçlara ulaşılmış. Türk milli eğitim sistemi öğrencileri eleştirisel düşünme, öğrenmeyi öğrenme yerine belirli algıların verildiği, öğrencilerin dar bir kalıpta sıkıştırıldı görülmekte. Son zamanlarda yapılan düzenlemelerde insan haklarına yer verilse de, müfredatı hazırlayanların, hakim zihniyet içerinde bulunması sonucu yeterli yenilikler yapılamamıştır.
Türk Milli Eğitiminde Lider Kültür.
Bu maddeye en iyi örnek olarak 10 yaşından hiçbir şeyden haberi olmayan bir çocuğa eline bayrak verilerek bu gün bayram sevinmelisin denilmesi gösterilebilir. Bu şekilde bayramlar bize dayatmadır. 1960 darbesinden sonra 27 Mayıs anayasa ve hürriyet bayramı olarak kutlanır taki 1980 yılan kadar. Bizde liderlik kültüne bir örnekte. Daha öz bakım becerisini dahi zor yapan anasınıfı öğrencilerine Atatürk eksenli kazanımların verilmesi de gösterilebilinir. Ders programları incelendiğinde ilkokulun ilk sınıflarında varlıkların renkleri, büyüklükleri küçüklükleri yer alırken aynı sınıfın konuları arasında kültür devrinin sabık algısı sokulmaya çalışılır. Ülkemizde Cumhuriyet rejimini insana göre değil de cumhuriyer rejimine göre insan yetiştirme amaçlanmıştır.
Durumu özetleyen en iyi örnekler arasında 1938 yılında ülkede yapılan Atatürk konulu resim, şiir, ve kompozisyon yarışmasında görünmektedir. Yarışma sonrasında çalışmalar kitaplaşır ve adına şeref kitabı konulur. Kitap da Atatürk’e dini motifler atılır.
Eğitim, Kollektif Kimlik Oluşumu ve Ötekekileştirme
Kitlesel eğitim gücünü kendisine anlatılanları sorgulamayacak kadar küçük çocuklardan ve büyüte olsa telkin edilen bilginin ya da kavramların toplumca genel kabul gören otoriteden alması gösterilebilinir. Yeni oluşan toplumda güç sahipleri kısa süreden organize olurlar birliklerini sağlarlar ve siyasi bir elit oluştururlar. Artık bu siyasi elitler kendi çıkarları ekseninde topluma yön ve şekil verirler. Bu siyasi elitler çıkarları doğrultusunda topluma yön verme k isterken en çok eğitimi kullanırlar. Günümüzde dünya görüşü denildiğinde siyasi görüş anlaşılıyor ise bunun nedeni bizim endoktrinasyonuyu siyasilerin şekillendirmesidir. Eğitim kurumlarında kitlesel düşmanlıkları körüklemede kullanılan yöntemlerinden biri de grup psikolojisidir. Bireyler gruplara katılma, yada grupların aldığı kararlara uyma konusunda meyillidirler. Her zaman kendi grupları karşı gruplardan üstün görürler. Kendi grupların bariz hatalarını görmezlikten gelirler. İnsanlar gruplaşmanın da ilersin de düşüncelerinde ötekileştirmeye kadar gidebilirler. Buna ABD’deki siyah ve beyaz, ülkemizde Türk, Kürt örnek gösterilir. Yapılan deneylerde haklarında hiçbir şey bilmedikleri insanları aynı takımı tuttukları, aynı günde doğdukları için onlara yakınlık hissedebilmekte.
Modernite, Ulus Devlet, Milliyetçilik
Modern devlet öncesi birden çok ulusların yer aldığı devletler mevcuttu. Ulus devlet 1800 yıllardan sonra dünyaya giderek yayılmaya başlar. Ulus devlet, ülkede yaşayan farklı dil, kültürde olan insanların bir üst kültürde birleştirme ve insanlara bu kültürü benimsetmesidir. Bunun için pek çok ulusların kültürü ya oradan kaldırılır yada yok sayılır. Ulus devletinin püf noktası insanların aidiyet duygusunun tek boyuta indirgeyebilmenin ham halidir.
Türkiye’de Milliyetçilik ve Ulus-Devlet
Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye’deki Türklük kavramının oluşturulması gerektiği düşüldü. Fakat çok değil Osmanlı devleti sırasında Türk kavramı pek bilinmiyordu. Türk Anadoludaki göçebe halk için deniliyordu. Anadoludaki halk kendisine Türk denilmesinden pek hoşlanmıyordu. Osmanlının son dönemlerinden Avrupa’nın da etkisi ile Türkçülük akımı gelişmeye başladı. Mustafa Kemal’in ortaya attığı Türk Tarih Tezi çerçevesinde Türk etnik kimliği oluşturulmaya çalışıldı. Türkçülük baskısı yapılmayan kendi haline bırakılan çerkezler, lazlar, bir süre sonra kendilerini Türk olarak hissetmeye başlamışlardır. Fakat Kürt kimliği unutturmaya çalışılan Kürtler ise bu bakılara karşı cephe almışlardır. 28 Şubat 1997 sürecinde yaşananlar Türkiye’de Müslüman ve Türk kimliklerin yeniden ayrışmasına neden oldu. Ergenekon soruşturması bu ayrışmayı daha da körükledi.
Propaganda
1900 lü yılların ikinci çeyreğinde yaygın olarak propaganda kelimesi kullanılmaya başlandı. Propaganda bilginin gerçekliğinden çıkarak istenilen eğilimi gösterecek şekilde verilmesidir. Propaganda ilk yıllarda otoriter yönetimlere özgü olarak düşünülse de günümüzde en demokratik yönetimlerin en temek yapı taşlarındandır. Propaganda, kitle eğitiminde dikkati başka yöne çekme, bilgi saklama, manipülasyon, ezber yükleme, tekrar, korku ve değer telkini. Eğitimde zihne değer yükleme, liderlerin ön plana çıkarması vardır. Tarih dersi buna daha da uygundur. Amerikan tarih ders kitaplarının bazıların adları Muhteşem Cumhuriyet, Amerikan Yolu, Amerikan Milletinin Yükselişi gibi isimler verilmiş bunu kimyaya aktarırsak. Kimyanın prensi, Molekülün yükselişi, gibi komik isimler ortaya çıkar. Propaganda ancak insanların zaafını bildikleri ve bunu dikkate aldığı takdirde başarılı olur. Propaganda da manipüle edilmiş bilgiyi, saygın ve genel kabul görmüş kurumlar aracılığı ile sunulması daha etkili olacaktır. Siyaset ile ilgilen bireyler bu propagandaya maruz kalma olasılıkları daha fazladır. İnsanlar çok sayıda siyasi mesaj alırlar fakat alınan siyasi mesajlar daha önceki dünya görüşleri çerçevesinde algıda seçicilik sonucu dünya görüşü ile paralel mesajlar alınır.
Türkiye’de Propaganda
Türkiye’de uygulanan propaganda herkesin zihninde ortak bir uğrunda ölmeye kurgu etmeye yöneliktir. Vatan, bayrak gibi semboller üzerinden gidilir. Ayrıca hakları değil de ödevleri merkeze alan bir vatandaşlık anlayışı gelişmiştir. Amerikan rejiminde özgürlükler kavramı üzerinde durulurken Türkiye’de bağımsızlık kavramı üzerinde durulmaktadır. 11Eylül saldırıları sonrasında ABD başkanı televizyonlar önünde kimse bizim özgürlüklerimizi kısıtlayamaz şeklinde açıklama yapmıştır. Bu açıklamayı ülkemizdeki vatandaşlar saçma bulabilir. Çünkü bizde dikte edilen bağımsızlık kavramıdır. ABD vatandaşları kendilerini dünyada en özgür insanlar olarak görürler fakat anayasaları belki Belçika’daki anayasa ile aynı ve aynı özgürlüklere sahipler. Fakat ABD halkı kendilerini dünyada özgürlükleri en geniş insanlar olarak görmektedirler. Türk siyasi rejimi Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, halkın geneline laik ve milliyetçi bir kimlik benimsetmeye çalıştı. Dağlara yazılan yazılar hep buna örnektir.
Militarist Endoktrinasyon
İnsanlar dahil oldukları çevrelerin normlarına uyum sağlamaya başlarlar. Daha sonra bu normlar içselleştirmeye başlarlar. Çevrenin kendi değer yargıları ekseninde birey şekillendirilmeye başlanır. Militarizm askerlerin kışlalarında haki olan değerlerin kışla dışına çıkarak sosyal be politik alanlara hakim olmasıdır. Bu yüzden askerlikte çok farklı uygulamalar görülmektedir. Aynı anda yemek yemek, aynı anda yatmak, aynı anda eylenmek gibi davranışlar tek vücut olmak amacı içindir.
Siyasi semboloizm gören gözler
Siyasi sembolizmde gören gözlerin insanları himaye altına alamda önemli bir yeri vardır. Bu yüzden siyasi propaganda da pörtler yolu ile insanlara sürekli izleniyormuş imajı verilir. İzlenen yada izlendiğini hisseden birey normal davranışlarını sergilemediği gibi kontrol atında olur. ABD’de yapılan bir deneyde çay, kahve makinesinin yanında bir kutu konulur. Çay ve kahve alanlardan ücretlerini buraya konulması istenir. Toplanan para ile satılan ürün arasında uçurum vardır. Daha sonra bu makinenin yanına bakan bir göz tablosu konulur toplanan para 2.76 kat arttığı görülür. Günümüzde devletler kameralar, mobeseler ve portreler yolu halkı sürekli gözlemektedir. Bireylerde sakıncalı söz ve davranışlarda bulunmamak için tedbirli davranır.