Test Odaklı Eğitim
Öğretmenlerin başarısı öğrencilerinin SBS ve ya STS’lerde elde ettikleri derecelere bakılarak değerlendirilebildiğinde
öğretmeni süreç içerisinde bu sınavlarda başarıyı artıracak çözümler aramaya zorlayabilir. Bu amaçla da
öğretmenler, test çözdürmek suretiyle başarıyı yükseltebileceklerini düşünebilirler.
Testler, eğitim-öğrenim sürecinde kullanılan, ölçme ve değerlendirme yapmamıza yardımcı olan önemli araçlardır.
Bu araçların eğitimin amacı hâline getirilerek programın öngördüğü etkinlikleri uygulamak yerine neredeyse
bütün derslerde sadece test çözdürmek öğretmenin mesleki anlamda başarılı olmasını sağlamaz.
Böyle bir uygulama yapılandırıcı yaklaşımın ruhuna aykırıdır ve ne yazık ki bu yanlış uygulama çeşitli kesimlerce
de kabul görmüş durumdadır. Bu yaklaşımın yerine öğretmenin yapması gereken şey, öğrencilerin, bilgiyi yapılandırmasını,
programın öngördüğü becerilerin özellikle de anlama becerisinin geliştirmesini ve değişik açılardan konulara
yaklaşabilmesini sağlayacak ortam ve süreçleri oluşturmaktır.

Test çözerek sınıfının akademik anlamda başarısının yükselebileceğini düşünen öğretmen, giderek sınıfının en
başarılı bir kaç öğrenciyi dersleri işlemek gibi bir uygulama içine girebilir ve diğer öğrencilere adeta sınıfta yoklarmış
gibi davranabilir. Öğretmenin görevi sınıfındaki bütün öğrencilere potansiyelleri ve gelişim ihtiyaçları çerçevesinde
yardım ve rehberlik etmektir. O nedenle etkinliklerin bütün öğrencilerin katılımı ile yapılması gerekmektedir.
Akademik başarı düzeyine bakılmaksızın bütün öğrencilerin SBS’lere girmeleri hâlinde genel olarak SBS okul başarısının
düşeceği yönünde bir kanaat bulunmaktadır. Öğretmen başarıyı yükseltme düşüncesiyle sınava sokulması
hâlinde başarıyı düşüreceğine inandığı bazı öğrencileri sınavlara sokmak istemeyebilir. Akranları gibi sınavlara giremeyen,
sınava girebilme hakları ellerinden alınan öğrencilere “Siz başarılı değilsiniz, sınıfınıza ve okulunuza zarar
veriyorsunuz.” anlayışını ima eden bu yaklaşım, aynı zamanda öğrencilerin başarısız olduklarını onların yüzüne vuran
ve başarısızlıklarını kanıksamalarına neden olan bir sonuç da doğurmaktadır. Böyle bir sonuç, öğrencilerin öz güven
gelişimine olumsuz anlamda etki edebilir. Öğretmenler her öğrencinin sınavlara girme hakkı olduğunu düşünerek
engelleyici değil destekleyici bir rol oynamalıdırlar.
Akademik anlamda başarıyı artırabilmek amacıyla hafta sonları hazırlayıcı ve yetiştirici kurslar açılması gibi uygulamalar
olduğu bilinmektedir. Elbette ki böyle bir düşüncenin akademik başarının yükselmesine katkısı olabilir. Ancak,
hafta sonu kurslarına neredeyse bir sınıfın bütün öğrencilerinin katılması, bu kurslarda genellikle hazırlayıcı ve yetiştirici
kurs ayrımı yapılmayışı, haftada beş iş günü olan eğitim-öğretim süresinin fiilen altı güne çıkarılmasından öte anlam
taşımamaktadır. Bu şekilde düzenlenen kurslarda belli bir zaman sonra hazır bulunmuşluk düzeyleri bakımından
geride olan öğrenciler etkinliklerden kopmakta ve sadece fizik olarak sınıfta bulunmaktadırlar. Öğretmenler öğrencilerinin
hazır bulunuşluluk düzeylerini dikkate alarak bu kursları planlayabilirler.
İlköğretim okulu öğrencileri yaşları itibarı ile oyun çağı çocuklarıdır. Bir çok şeyi oynayarak öğrenir ve bu sayede
gelişirler. Oyun, bu çağ çocukları için çok ciddi bir iştir. O nedenle okullarımızdaki sosyal, sportif ve kültürel etkinlikler
çok önem arz etmektedir. Öğretmenin bu tarz etkinliklere yeterince yer vermesi gerekmektedir. Öğretmenin daha
çok test çözmek için daha fazla zamana gereksinim duyması nedeni ile oyuna, sosyal ve sportif etkinliklere ayrılması

gerektiği kadar zaman ayıramaması durumunda akademik anlamda başarılı olamayan ancak sosyal etkinliklerle
kendisini gösterebilecek ve bu yolla öz güveni gelişebilecek öğrenciler, bu olanaktan mahrum kalabilirler.
Sınavlar söz konusu olunca Türkçe, matematik, sosyal bilgiler, fen ve teknoloji, İngilizce, din kültürü ve ahlak bilgisi
dersleri ön plana çıkmaktadır. Böyle olunca da bu dersler sanki ana dersler gibi algılanıp diğer dersler ise yardımcı
dersler gibi algılanmaktadır. Resim, müzik, beden eğitimi, seçmeli dersler ve serbest etkinlikleri gibi öğrencilerin
kendilerini ifade edebildikleri dersler test çözülmesi gereken dersler gibi algılanabilmektedir. Bütün derslerin önemli
olduğu bilinciyle davranarak böyle bir yanlışlık içine girilmemesi gerekmektedir.
Okullar ne kadar başarılı olduklarını gösterebilmek için çeşitli yollara başvurmaktadır. Bunlardan biri de okulların
duvarlarına sınavlarda başarılı olan öğrencilerin isimlerinin yazılı olduğu kocaman bez pankartların asılmasıdır. Böyle
bir uygulama, okulların da özel dershanelerin başvurdukları ve giderek gerçeği de yansıtmayan yöntemlerle reklamlarını
yapması uygulamasına benzemektedir. Gurur tablomuz diye takdim edilen bu tablonun öğrencilerin ruh sağlığı
açısından ne kadar uygun olduğu tartışma konusudur.
Sınavlar bir anlamda yarışma ortamı yarattıklarından, öğrenciler arkadaşlarını geride bıraktıkları zaman başarılı
kabul edilmektedirler. Bu anlayış öğrencilerin bilgiyi paylaşma konusunda cimri davranmalarına neden olabilir. Paylaşıldıkça
çoğalacağı düşünülen bilginin çoğalmasını dolaylı da olsa engelleyen bir sonuç ortaya çıkabilir. Bu olumsuzluğu
ortadan kaldırmak için öğretmenler, öğrencilerin rekabet ortamına sokulmadan iş birliği içinde gelişmesini
sağlayacak ortam ve süreçleri hazırlamalıdır.

Kaynak: Hoşgeldin Aday Öğretmenim rehber kitabı http://iogm.meb.gov.tr/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir