Kategori arşivi: Tarih

Bu bölümde tarih konulu çeşitli paylaşımlar yer almaktadır

Stonehenge: Gizemli Taşların Tapınağı

Stonehenge: Gizemli Taşların Tapınağı

Güney İngiltere’deki Salisbury Ovası’nda, devasa taş bloklardan oluşan antik ve kısmen gizemli bir yapı olan Stonehenge’in kalıntıları yükseliyor. 4500 yıl önce burada yaşayan insanlar için büyük bir öneme sahip olduğu kesin, çünkü inşası uzun ve zahmetli bir süreçti. En büyük bloklar beş fil ağırlığında, bu da onları taşımanın ne kadar zor olduğunu hayal etmenizi sağlar.

Peki bu zorlu görevi nasıl başardılar?

Öncelikle, amaca uygun, sert ve dayanıklı bir taş türü bulmaları gerekiyordu. Bu taşı, buradan yaklaşık otuz kilometre uzaklıktaki tepelerde buldular. Kayayı çıkarmak için, ıslandığında genişleyen ve bloğun kopmasına neden olan ahşap takozları kayanın yarıklarına yerleştirdiler. Milano Politeknik Üniversitesi’nde arkeoastronomi profesörü olan Giulio Magli, “Salisbury Ovası’na nakliye, yüzlerce kişilik ekipler tarafından çekilen büyük ahşap kızaklar kullanılarak gerçekleştirildi” diye açıklıyor.

Haftalar süren çabalardan sonra, oraya vardıklarında işleri henüz bitmemişti: megalitlerin (Yunanca “büyük” anlamına gelen mégas ve “taş” anlamına gelen lítos kelimelerinden) dikey olarak kaldırılması gerekiyordu! Bunu yapmak için, antik inşaatçılar blokların kendi ağırlıklarını kullanmak gibi dahiyane bir fikir buldular. “Önce bir çukur kazdılar, sonra bloğu üzerine sürükleyerek çukura düşene kadar çıkıntı yapmasını sağladılar.” Daha sonra, sağlam halatlarla, rampanın sökülüp çukurun taş ve toprakla doldurulmasından önce işi tamamladılar. Magli, “Böyle söyleyince kolay gibi görünüyor,” diye ekliyor, “ama aslında büyük bir organizasyon gerektiren karmaşık ve tehlikeli bir operasyondu.”

Stonehenge Gizemli Taşların Tapınağı

Peki bu kadar büyük bir eserin amacı neydi?

Magli, “Stonehenge, ataları anmak için bir ibadet yeriydi” diye yanıtlıyor. Bu nedenle megalitler rastgele değil, belirli bir astronomik yönelime göre yerleştirildi. “Taş çemberinin ekseni, güneşin yılın en uzun günü olan yaz gündönümünde doğduğu ve en kısa günü olan kış gündönümünde battığı noktalarla aynı hizadadır.”

Modern zamanlarda, özellikle güneşin en tepede olduğu yaz gündönümü sırasında ziyaretçiler tarafından akın edilen bu alan, onu inşa edenler için muhtemelen kış gündönümü daha önemliydi. Kış mevsiminin yiyecek kıtlığı ve yüksek ölüm oranıyla aynı zamana denk geldiği zamanlarda, günlerin kısalmasının sona erdiğini ve ışığa ve hayata kademeli dönüşü işaret eden astronomik an, kutlanması gereken bir olaydı ve bu vesileyle, insanlar tüm Britanya’dan Stonehenge’e gelirlerdi. Manzarayı hayal edin: Rahipler ayinlerini yaparken, yetişkinler büyük ziyafetler hazırlıyor, müzisyenler flüt ve davul çalarken etrafta çocuklar heyecanla koşuşturuyorlardı!

Stonehenge’in ve onu inşa edenlerin tarihini bugün biliyorsak, bunu arkeologların sabırlı çalışmalarına borçluyuz. Birçok sorunun cevabı bulunmuş olsa da, bu sessiz taşların heybeti bizi büyülemeye devam ediyor.

NOT: Bu makaleyi yazmak için kütüphaneye gittim, English Heritage’in (İngiltere’nin başlıca tarihi ve arkeolojik alanlarını yöneten kuruluş) web sitesinde Stonehenge’e ayrılmış sayfalara başvurdum ve konuyla ilgili süper bir uzman olan Giulio Magli’ye danıştım. Arkeoastronomi üzerine bir kitap da yazdı: Yıldızların ve Taşların Bilimi (Mondadori).

Niğbolu savaşı nedenleri ve sonuçları

Niğbolu savaşı (1396)

niğbolu savaşı sonuçları

Nedenleri:

  1. Osmanlıların sınırlarını Tuna Nehrine kadar genişletmek istemesi
  2. İstanbulun kuşatılması üzerine Bizansın Avrupalılardan yardım istemesi
  3. Osmanlıların Balkanlardan çıkarılmak istenmesi

İTTİFAKA KATILANLAR

Balkan devletleri, fransız, Alman ve İngiliz güçleridir

SONUÇLARI:

  • İstanbul kuşatması kaldırıldı
  • Osmanlı Devletinin Avrupadaki baskısı arttı
  • Eflak ve Boğdan Osmanlı üstünlüğünü tanıdı
  • Bulgar krallığı tamamen ortadan kaldırıldı
  • Abbasi Halifesi, Yıldırım Bayezite” Sultanılklimirun” ( Anadolunun sultanı) unvanını verdi
  • Niğbolu savaşı Anadolu’daki beyliklerin Osmanlıya bağlanması kolaylaştırdı
  • Kaynak:yunus244

Farabi Felsefesi Özet

FARABİ ( 870 – 950 )

MUALLİM-İ SANİ

  1. YY İSLAM’IN ALTIN YILI

  • Kindi’den sonra İslam Felsefesinin en önemli kişisidir. Kindi’ye göre daha sistematik, orijinal ve kapsamlıdır.
  • Kendisini Antik- Helenistik felsefenin mirasçısı olarak görür ve İslam dünyasına bu mirası tanıtmıştır. Yeni Eflatunculuk , Aristo ve Platon’un karışımını karşımıza çıkarır.
  • Kindi’den sonra Yeni-Platoncu çizgide kendine has orijinal sistem kuran ilk büyük filozof. Kindi tek akıl üzerinde dururken Farabi on akıldan bahseder.
  • Farabi, kendini hristiyan hocalar üzerinden, İskenderiye’de gelişen ve Antakyalı hocalar vasıtasıyla Bağdat’a

    Farabi Kimdir

    aktarılan Yeni Aristotalesci geleneğe bağlamaktadır. Farabi’nin yaşadığı asırda Bağdat felsefe ve mantık çalışmalarının merkezi durumundadır.Yaşadığı dönem, şerh haşiye dönemidir. Mezhep imamları ile aynı bölgededir.

  • Aristo’nun mantık eserlerini inceleyip yorumluyor. Aristotales felsefesini derinlemesine tetkik etmiş, kendi felsefesini de buradan aldığı ilham ve ilkeler doğrultusunda geliştirmiştir.
  • Farabi, ‘’ Kendi görevinin Aristotales’in metnine yönelik, çoğu Süryanice özetlerden kaynaklanan yanlış yorumları temizlemek ve aradaki kopukluk döneminin ardından hakiki Meşşai öğretiyi ihya etmek olduğunu düşünmüştür. Aristotales mantığını bir bütün olarak ele alıp aradan geçen asırlardan sonra onu yeniden özgün formuna kavuşturan kişi olmuştur.
  • Muallim-i Sani = Dini sebeplerle sınırlandırılan mantığı bir bütün olarak ele almış ve onu yeniden özgün formuna kavuşturmuştur. Mantık üzerine yaptığı bu değişim ve düzenlemeden dolayı bu adı almıştır.
  • Teolojik düşünce ile felsefi düşünce belirgin biçimde birbirinden ayrılmıştır.
  • Bilgi felsefesi ve mantık en önemli katkısıdır. Bilgi teolojisinde insanın bilgiye nasıl ulaştığını işler.
  • Dini ilimler ile akli ilimleri mille kavramı çerçevesinde açıklamıştır. Siyaseti mille kavramı etrafında din ve felsefe bütünlüğü içinde inceler. ( Kendine özgü yeni bir ilim tasavvuru geliştirmiştir )
  • İnsanda mükemmelleşmenin olması için taakkulun önemine vurgu yapar. Taakkulu Tanrı’nın yaptığı tek iş olarak görür.
  • Dini önermelerin mantıktaki karşılığını bulmuştur. Kıyas formunda kelam ve felsefe disiplinlerine değinerek akli boyutta delillendirir. Mantık dini, akli her bilginin kriteri haline gelmiştir.

FARABİ’NİN ESERLERİ

     Organon’da bulunan sekiz kitaba şerh yazar, bunlar içinde cedel, burhan, yorum üzerine olan şerhleri önemlidir.

-Cedel kelam ile özdeşir, iknâîdir .

-Burhan filozoflar ile özdeşir, iknai özelliği taşımaz ispatidir .

-Yorum üzerine günümüze ulaşan en kapsamlı eserdir. Klasik şerh geleneğinin en güzel örneklerinden biridir.

Farabi felsefesi Özet

-Kıyas, kelam ve fıkıh disiplinine değinir. Fıkıh hükümlerini mantığa uygulayan ilk filozoftur. Hem Kelam hemde Fıkıhta kesinliğe ulaşmayı amaçlar.

  • İhsau’l-Ulum : İlimlerin sayımı. Felsefe kapsamındaki disiplinleri tanımları problemleri ve literatürleri ele alır. Kendi dönemindeki ilimleri ve muhtevalarını göstermek amacıyla yazmıştır.
  • Kitabu’l- Huruf : Aristo’nun metafiziğini her birbölümünü bir Yunan harfi ile isimlendirdiği, metafizik mantık, din-felsefe ilişkisine dair yorumları yer alır.
  • Kitabu’l-Mille : Din ve felsefe ilişkisi üzerine yazılmış bir din kitabıdır.
  • Siyasetü’l-Medeniyye : Mükemmel toplumun oluşumu ve bu toplumun başkanına dair özellikleri anlattığı eseridir.
  • Ârâu’l Ehli’L- Medineti’lFâzıla : Erdemli şehrin halkının görüşleri yer alır. Burada ideal toplum ve onun karşısında yer alan cehalet toplumu yer alır. Tanrı hakkında doğru bilgiye sahip olma felsefi hükümleri bilme onları doğru yola götüren bir başkana itaat etmedir. !! Metafizik ile başlayıp felsefenin bütün konularına değinen bütüncül bir eserdir.
  • El- İbane : Aristotales’in ma ba’det-tabia (metafizik) kitabının gayesinin açıklanmasıdır.
  • Felsefetü Eflatun ve Aristotales : İki filozofun görüşlerinin uzlaştırılması. Aynı şeyi söylüyorlar ama üslupları farklıdır. Mutluluğun kazanılmasını amaçlıyorlar.

BİLİMLERİN SINIFLANDIRILMASI

Birinci Tasnif :

Aristotalesci tasniftir, iyi faydayı elde etmeyi amaçlar. İyi iki yolla elde edilir:

1-) Bilgi ( Nazari ) : sadece bilinmeli, insan tasarrufuna konu olmaz. Bunlarda Tanrı, kozmik akıllar, gök cisimleri, tabiat varlıkları..

  • Matematik, fizik ve metafizik be bunlarla ilgili bilimlerle ilgilenir.

NOT : Aristo’dan farklı olarak bu tasnifte mantık ilmine yer vermez.

2- ) Bilgi+Fiil ( Ameli, Siyasi, Pratik ) : Özelliği sadece bilinmek değil yapılmakta olan, insan iradesine konu olan varlık türlerini ele alır.

  • Ahlak ve siyasi felsefeden oluşur.
  • Ameli felsefe üçe ayrılır :
  • Ahlak : Tek insanın yapmasına bağlıdır.
  • Ev Yönetimi : Aileyi ilgilendirir.
  • Siyaset : Bütün toplumu ilgilendirir.
İkinci Tasnif :

İhsau’l- Ulumda bir tasnif yapar. Burada tasnif aşamalıdır ve öğrenim sırasına göredir. Sekiz ilimden bahseder.

  • Dil ilmi : Alet ilmidir, her şeye bununla başlanır.
  • Mantık :
  • Matematik : Doğru düşünmenin yöntemini verir.
  • Tabiat,
  • İlahiyat,
  • Siyaset,
  • Fıkıh : Toplumun düzene kavuşması için gereklidir. Bu ilim devlet başkanını yönlendirir.
  • Kelam : Toplumun dış tehditlere karşı korunması ve savunulması için reddedici bir ilimdir.

NOT: Farabi’yi orijinal kılan kelam ve fıkhı tasnife koymasıdır. Bununla yeni bir yaklaşım ortaya koymuştur. Buradaki amacı din + felsefe bütünlüğünü sağlamaktır.

FARABİ FELSEFESİNİN MERKEZİ KAVRAMI OLARAK MUTLULUK

Farabi’nin temel felsefi ilgisi ahlak, siyaset ve genel olarak insan konularında yoğunlaşmıştır. Bu açıdan felsefesinin merkez kavramı mutluluktur. Her bir varlık türü ‘’teleolojik işleyiş ( amacına göre ) ‘’ içinde kendi türsel formuna doğru gelişir ve o formun gizil olarak sakladığı şeyi gerçekleştirme çabası içinde olur.

Tabiatın ana dinamiği ‘’ yetkinleşme çabasıdır ‘’ Yetkinleşme çabası da elma çekirdeği nasıl ki elma ağacı olmak isterse insan da son yetkinliğe ulaşmak ister. İnsan türüne özgü yetkinlik düşünme ve konuşma yetisidir. Bu yeti ile son yetkinliğe ulaşmaya çalışır. İnsanın iki tür özelliği vardır :

  • Cinse ait özellikler : Yeme-içme gibi özelliklerdir. Özel olarak insani değildir.
  • Türe ait özellikler : Yetkinlik burada gerçekleşir. Düşünmeyle gerçekleşir, ilimlerin kazanılmasıyla gerçekleşir. Düşünme insanın doğasından geldiği için insan doğasının peşinden giderek mutluluğa erişir. Doğadan kaçarak hayvani yönün peşinden giderek mutlu olamaz. İnsanın gayesi bilgisel mutluluktur ve başka şeyleri bunun için arç etmelidir.

Farabi’ye göre yetkin olan ile iyi olan aynıdır. İnsani davranış iyi olanı amaçlar. Mutluluk en yüksek insani yetkinliktir. Mutluluk, en yüksek kemal ve en yüksek iyidir.  Çünkü diğer bütün iyiler ve yetkinlikler kendileri dışında bir şeye ulaşmak için istenir. Mutluluk kendisi için talep edilir. Ona ulaşıldığında bütün istekler sona erer. Farabi için insani son yetkinlik, mutluluk kendine yeterlilik olarak değerlendirilir. En yüksek yetkinlik Tanrı’dadır. Tanrı en yüksek mutluluk düzeyindedir. Kendi başına var olma en yüksek Tanrı’da temsil edilir.İnsan ne kadar kendine yeterse mutlu olur ve Tanrıya benzer.

Beden ve genel olarak madde Meşşai gelenekte her ne kadar kötü değilse de tamlığa ve mükemmeliğe engel teşkil eden bir noksanlık belirtisidir. Dolayısıyla insanın kemal noktası olan en son mutluluk ancak öte dünyada gerçekleşir.

METAFİZİK VE KOZMOLOJİ

TANRI TASAVVURU
  • Aristonun gâi sebep ve muharrikun evvel anlayışına Farabi fail sebep yani varlık veren yaratıcı ilkesini de eklemiştir.
  • Tanrı ilk mevcuttur, gayri maddi olup eksikliğin her türünden uzaktır, bu sebeple de en üstün ve en yetkin varlıktır.
  • Her tür imkan ve kuvveden uzak olarak salt fiil ve salt akıldır.
  • Farabi, Tanrı’yı kendini düşünen akıl olarak niteledirir. Tanrı’nın yaptığı en önemli fiil taakkuldür. Hatta bizzat o akıldır. Çünkü bir varlığın akıl olmasına ve bil-fiil düşünmesine engel olan maddedir. (ne kadar maddeye yakın= o kadar akıldan uzak ) Tanrı hem akıl hem âkil hem ma’kuldür. Tanrının isim ve sıfatları akletmesinin yansımasıdır.

TANRI-EVREN İLİŞKİSİ (SUDUR TEORİSİ)

  • Tanrı’nın akletmesi, evrenin meydana gelmesinin çıkış noktasıdır. Bütün var olanları nihai kaynağı ve en son nedeni Tanrı’dır. Bütün var olanlar ezeli ve zorunlu bir sudur ile ( herhangi bir iradi belirleme olmaksızın ) Tanrı’dan çıkmıştır ve hepsi öz bakımından mümkün varlık kategorisinde yer alır.
  • Farabi metafiziğinde ikincil nedenler veya soyut akıllar olarak nitelendirilen tanrısal varlıklardan maddi varlıklara kadar her şey varlığını ve gayesini Tanrı’dan almıştır.
  • Evren tasavvuru, Yeni Eflatuncu metafizik ekseninde Aristotales’in ay üstü ve ay altı ayrımına dayalıdır. Ay üstü alem mükemmelden noksana doğru gider, ay altı alemde noksandan mükemmele doğru gider. Evren, merkezinde dünyanın sabit olarak yer aldığı iç içe geçmiş kürelerden oluşur. İlk akıldan başlayıp maddeye kadar inen var oluş süreci Tanrı’nın kendini akletme fiiliyle başlar ve bunlar birbirleri ile hiyerarşik ilişki içindedirler. Evren altı mertebeden meydana gelir:
  • Birinci mertebe : İlk sebep Tanrı, tektir, çokluk bulundurmaz. Diğerlerinde ise çokluk vardır.
  • İkinci mertebe : Ruhani varlıklar,melekler
  • Üçüncü mertebe : Faal akıl
  • Dördüncü mertebe : Nefis
  • Beşinci mertebe : Suret
  • Altıncı mertebe : Madde
  • Evren, Tanrı’nın taakkulu ile başlar. Tanrı’nın tek bir fiili vardır o da akletmektir. Bu taakkulle evrenin oluşum süreci başlar. Tanrı’dan zorunlu olarak sadır olan akıl kendini düşünürse( tecevhür = kendi zatını akletmesi sonucunda kendine has bir varlığın var olması ) ilk felek, Tanrı’yı düşünürse sonraki akıl ortaya çıkar. Her bir akıl bir sonraki çemberi yönetir. Bu şekilde onuncu akla kadar gider. Onuncu akıl yani faal akıl ay altı alemi yönetir.

FAAL AKIL ( vâhibü’s-süver / form veren ): İnsan ile Tanrı arasındaki irtibatı kurar. İnsanın yetkin olması için faal akılla ilişkili olmalı. Faal akıl insanın maddilikten maneviliğin son mertebelerine yükselmesine yardımcı olarak ilk etkinlik olan insanda düşünmeyi başlatır. İnsan ruhuna bir bakıma aydınlanma ve farkında olma gücü ve ilkesini verir. Bu güç ve ilkeyle insana kendisinin, diğer cisimlerin, fizik ötesi varlık alanının tanrısal nesnelerinin bilgisine giden yol açılmış olur.

!! IZTIRAR kavramı, felsefeciler Tanrı’nın sudur teorisine bağlı olarak bu kavramı savunurlar. Kelamcılar ise buna karşı çıkarak iradeyi savunurlar.

FARABİ’DE PSİKOLOJİ :  NEFS, AKIL

NEFS :

  • Ay altı alemde dört unsur, madenler, bitkiler (düşünmeyen hayvanlar), düşünen hayvanlar ( insan ) bulunur.
  • Ay altı alemin en üst noktası, zirvesi insandır. İnsan, diğer hepsini özelliğini içinde barındırır. Hayvan cinsine dahildir. Hayvani nefse sahiptir. Madde ve ruhtan meydana geliyor. İnsan nefsi maddeden uzaklaştıkça ve maddeye muhtaç olmadıkça mutluluğa ulaşır. Bu sadece insana özgü bir şeydir.
  • Ay altı alem için madde ve suret ayrılmaz bir bütündür. Burada esas mesele madde ve suretin ayrı olarak var olmasının mümkün olup olmadığıdır. Bazı suretler maddeden ayrılsalar da var olmaya devam ederler : Nefs ve akıl gibi. İnsan nefsinin düşünen kısmının maddeden ayrı bir varlık tarzına sahip bulunduğunu söyler.
  • Farabi’ye nefs, bedensiz var olmaya çalışıp kendini gerçekleştirmek ister. Şayet ruh, bedenle maddi bağlarını koparamazsa maddeden ayrı bir şey olarak var olma durumuna yükselemezse bedenle birlikte yok olur.
  • Ruh, maddi bir dayanak olmaksızın varlık kazanamayan bir ilkedir. Madde ile suretin uygun karışımının sağlandığı bir elverişlilik içinde ortaya çıkar.
AKIL :
  • Faal akıl; insan aklının kuvve durumundan bilfiil duruma geçiren metafizik ilkedir. Farabi bunu Aristo gibi güneşle göz arasındaki ilişkiye benzetir : Faal akıl güneş, bil-kuvve iken bil-fiil durumuna gelen gözdür.
  • Nazari aklın insanda ortaya çıkması nefsani yetilerin meydana gelmesine neden olur. Bu yetiler belli bir sıralanış içerisinde sıradan ihtiyaçlardan özel ihtiyaçlara doğrudur.
  • Belli bir teleolojik düzen içerisinde ortaya çıkan yetiler :
  • Beslenme yetisi
  • Duyum yetisi
  • Tahayyül yetisi
  • Arzu etme yetisi : Duyum, tahayyül ve düşünme sıkı bir ilişki içindedir. Kişide bulunan irade idrak edilen şeye arzu ile yönelmedir.
  • Akıl, düşünme yetisi : İki tür işlevi vardır :
  • Nazari / Teorik akıl : Kesin bilgiyi verir.
  • Ameli / Pratik akıl : Ahlak, siyaset, ev yönetimi bilgisini verir.
  • İnsani nefs, iki güce kaynaklık eder : *Fiilleri mümkün kılan güç

             *Akli güç

  • Tanrı = Akıl olduğundan ondan sudur eden her şey akli bir öze sahiptir. Dolayısıyla evrensel oluş ve hareket akla dayalı bir faaliyetin etkisi olarak gerçekleşir.
  • Farabi, insanı akıl varlığı olarak tanımlar ve onun maddîlikten Tanrısallığa yükselme potansiyelini sahip olduğunu vurgular.
  • Faal akıl insana güç ve ilk verir. Bu güç ve ilke geride kalan yetkinliklere yönelir. İlk yetkinlikte son yetkinliğe ulaşmak için kullanılır. Son yetkinlik, mutluluktur.
  • Bil-kuvve akıl insanda türsel formudur. Bütün insanlarda bulunur. Bu akıl da kuvve halinde mükemmel insanı içerir.
  • İnsanda potansiyel aklın bil-fiil akıl haline gelmesi ma’kulatın kavranması ile gerçekleşir. Bu düşünürler kendi arasında bil-fiil akıl ve bil-fiil akledilir olma üzere ikiye ayrılır. Bunlar ay üstü alemin maddeden ayrı varlıklarıdır. Akıl bunları sezgi yoluyla kavrar.
  • Ay üstü alemdekiler sezgi yoluyla elde ediliyor. Ay altı alemdeki düşünülürler ne bil-fiil akledilir ne de bil-fiil akıldır. İşte potansiyel akıl akılsalları kendi bilme ve düşünme etkinliğinin konusu yaparak fiilen gerçekleşmiş olur. Akıl kavramış olduklarına göre bil-fiil durumda kavrayamadıklarına göre de bil-kuvve halindedir.
  • İnsan akledilir suretlerin tamamını veya bir kısmını tamamlayınca yeni bir statü elde eder. Bu da beşeri akıllar hiyerarşisinin en üst basamağı olan kazanılmış akıldır ( akl-ı müstefad ) Burada düşünenle düşünülen aynileşir. Kazanılmış akıl seviyesinde olan insan kendisi için mümkün olan en yetkin merhaleye ulaşmıştır. Burası beşerilerin ulaşabileceği en üst noktadır. Bu yönüyle müstefad akıl bir nevi tanrısallık kazanmış olur. Buraya gelmiş olan insan faal akla en yakındır, arasında hiçbir şey yoktur.
  • Akli bakımdan gelişmemiş olan ruh insan türüne dahil olamaz. Hayvan cinsine dahil olur yani bedenle yok olur. 
TOPLUM, SİYASET VE DİN

Kazanılmış akıl düzeyine (Tanrısal) yükselmek çok az insanın başarabileceği bir iştir. İnsanların çoğu bu tecrübeyi yaşamak değil, sonuçlarından haberdar olmak ve onlara uymak durumundadır.

İTTİSAL= Faal akılla irtibata geçmek

İttisal olayının biri dini diğeri felsefi iki önemli sonucu vardır. Bunlar;

  • Felsefi sonucu: bireysel aklının gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesi
  • Dini sonucu: vahiyle sonuçlanması…

İslam’da siyaset felsefesinin kurucusu sayılan Farabi’nin devlet felsefesi, insanın doğası ve varlık gayesine en uygun rejimin mahiyeti ve işleyişini temel problem olarak merkeze yerleştirir.

Farabi’ye göre doğru bir devlet politikası, Tanrı’nın evrendeki yönetimini örnek alan politikadır.

Farabi’ye göre bireyin varlığının amacı mutluluk, mutluluğa ulaşmanın aracı da toplumdur. Bundan dolayı siyaset ilminin temeli mutluluktur.

İnsanlar mutluluğa ulaşmada bir öğreticiye (muallim) ve yol göstericiye (mürşid) muhtaçtır. Bu kişi de yöneticidir.

Farabi mükemmel toplumları üçe ayırır.( Büyük, orta, küçük olarak. ) bunun dışında kalanları da eksik olarak nitelendirir.

Mutluluğa ulaşmak için bir araya gelen insanların oluşturduğu toplum, erdemli toplumdur. Erdemli toplumun en belirgin vasfı olarak uyum görülür. Görüş ve davranışlardaki farklılığı erdemsizlik olarak görülür. Herkes kendine verilen işi en iyi şekilde yaparsa uyuma katılmış olur.

Farabi ittisal tecrübesini felsefe, din ve siyasetle irtibatlandırır. Bu açıdan hayatı bir bütün olarak ele almış olur. İlk başkanın şahsında sultan, filozof ve peygamber birleştirir.

Mutluluk dinin de felsefenin de en son amacını oluşturur. Bu amaç birliği iki disiplin arasında yapısal bir benzerliği de zorunlu kılar.

Din,  felsefenin altında yer alır. Dinin nazari ve ameli boyutu vardır ve felsefenin içinde yer alır. Dinin felsefe içinde yer almasının iki sebebi vardır :

1-)Dinde ispatsız alınan bilgilerin ispatları felsefede olduğu için

2-) Dinde bulunan tikellerin sebeplerini veren tümelleri içeren ilim felsefe olduğu için

Felsefenin toplumsallaşmasında en önemli aracı dindir. Din, bir yönüyle eğitim bir yönüyle öğretim bir yönüyle de tasdiktir.

Felsefenin makul olarak verdiğini din tahayyül olarak verir. Felsefe de ispat dinde ikna söz konusudur.

Felsefe ve ona tabi olduğunun farkında olan din arasında hiçbir zaman çatışma çıkmaz. Şayet çatışma çıkarsa kaynakta bu bilinçsizlik yatmaktadır.

Kaynak: Tuncay TEZCAN

İnkılap Tarihi 9.Sınıf 1.Dönem 1.Yazılı Sorusu

       2016-2017 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI ………………………… 11/A, 11/B ve 11/C SINIFLARI T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ 1. DÖNEM 1.  ORTAK YAZILISI

 

ADI SOYADI:……………    ………………………              NO:………….. PUAN:………

 

  • Aşağıdaki soruları cevaplayınız.(80 puan)

 

       1.Birinci Dünya Savaşı bittiğinde İttifak Devletleri yenilmişti. Osmanlı Devleti gibi imparatorluk özelliği taşıyan devletler yıkılmış, Versay antlaşması gibi şartları ağır olan antlaşmalar imzalanmıştı. Bununla birlikte ABD gibi devletler de barışın sürekliliğini korumaya çalışıyordu. 

     Yukarıdaki metinden yola çıkarak Birinci Dünya Savaşının sonuçlarını yazınız. (En az 5 madde yazınız.) 20 puan

 

 

  1. 20. Yüzyılda Osmanlı Devletinde dağılmayı önleyebilmek için hangi fikir akımları gelişmiştir?     ( En az 4 tanesini yazınız.) 10 puan

 

 

  1.   Mondros Ateşkes Antlaşmasının en önemli maddelerinden yola çıkarak bu ateşkesin uygulanması esnasında izlenen yöntemi kısaca açıklayınız. 10 puan

 

 

 

 

  1. Mustafa Kemal’in eğitim gördüğü sivil ve askeri okulları yazınız.( en az 5 okul ismi yazılacak.) 10 puan

 

 

 

  1.   Mustafa Kemal’in düşünce dünyasını etkileyen Türk yazarların isimlerini yazınız. 10 puan

 

 

 

  1. 1915 yılında Çanakkale Savaşları sırasında cephe komutanı olan Liman Van Sanders savunma planını çıkartmanın Saroz Körfezine yapılacağını düşünerek hazırlamıştı. Oysa Mustafa Kemal çıkartmanın Arıburnu üzerinden yapılacağını düşünüyordu. Gerçekten de 25 Nisanda İngiliz ve Fransız birlikleri çıkartmayı Arıburnu’ndan yaptılar.

     Yukarıdaki metne göre Mustafa Kemal’in askerlik yeteneği hakkında ne söylenebilir?10 puan

 

 

 

7.I.Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in savaştığı cephelerin adını yazınız.10 puan

 

 

 

B– Aşağıdaki sorulardaki boşluklara uygun kelimeleri yazınız. (10 puan)

1-Osmanlı Devleti tarafından Avrupalı ülkelere verilen  ekonomik ayrıcalıklara …………………denir.

2– İtalya 20. Yüzyılda, Sömürge elde etmek amacıyla,  Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprağı olan ……………..’ı işgal etti.

3– Doğu cephesine atanan Mustafa Kemal, ……………. Ve …………… düşman işgalinden kurtarmıştır.

4-Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşında Doğu Anadolu Bölgesinde devlet kurmak amacıyla Türkleri katleden  ………… ….. Tehcir kanunu ile daha güvenli bölgelere yerleştirdi.

5– Mustafa Kemal, çocukluğundan itibaren ………..,  ……………., ……….., ………….,  ………. Gibi şehirlerde yaşamıştır.

C- Aşağıdaki sorulara Doğru ise (D), yanlış ise (Y) harfi yazınız(10 puan)

1-(      ) M. Kemal,31 Mart ayaklanmasını bastıran hareket ordusunda kurmay başkanlığı yaptı.

2-(      ) Osmanlı Devleti, Trablusgarp’ı işgal eden Almanya ile Balkan Savaşları’nın çıkması nedeni ile anlaşmak zorunda kaldı.

3-(      )Osmanlı Devleti Hicaz Yemen cephesinde kutsal yerleri korumak için savaştı.

4-(      ) 20.Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nde eğitim kurumu olarak sadece medreseler vardı.

5-(      ) Paris Barış Konferansında gizli antlaşmalara aykırı olarak,  İzmir’in Yunanistan’a verilmesi İngiltere ile İtalya’nın arasını açmıştır.

Başarılar                                                                                                               Süre: 40’

Tarih Öğretmeni

Müteferrika Matbaası’nda Vankulu Lugatı’ndan sonra basılan eserler

Müteferrika Matbaası’nda Vankulu Lugatı’ndan sonra basılan eserler nelerdir ?

–      1729’da : KâtibÇelebi’nin Tuhfetü’l-Kibârfi  Esfâri’l-Bihâr’ı ile Tarih-i Seyyah der Beyân-ı Zuhur-ı Ağvâniyân veİnhidam-ı Devlet-i Safeviyan

–      1730’da : Tarih-i Hind-i Garbi, Tarih-i Timur-iGürkan, Tarih-i Mısri’l-Cedid ve Tarih-i Mısri’l-Kadim, Gülşen-i Hülefâ ile GrammaireTurque

–      1732’de : İbrahim Müteferrika’nın Usulü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem’i ile Fuyuzât-ı Mıknatısiyye;

–      1733’te  : Kâtip Çelebi’nin Takvimü’t-Tevarih’i;

–       1734’te: İlk Vekayinüvis Mustafa Naima’nın Tarih-i Naima’sı Okumaya devam et

Osmanlı Devletindeki Değerli Maden Kıtlığı Sorunu

altınOsmanlı Devletinde değerli madenlerin kıtlığı daha Fatih Sultan Mehmet zamanından itibaren hissedilmeye başlanmıştır. Bu soruna çözüm bulmak için çareler arana durmuştur. Bu çarelerden biride Fatih Sultan Mehmet’in doğu bölgelerine göndermiş olduğu fermandır. Bu fermanda doğu bölgelerinde altın ve gömüş kaçakcılığı yapanlarının mallarına el konulması gerektiğidir. Ayrıca doğu ile yapılan ticarette mal satmak birinci koşul olarak konulmuştur. Tüm bu tedbirlerin alınmasının nedeni ise Osmanlının Hindistan gibi doğu ülkeleri ile yapılan ticaretinde mal alımının çok daha fazla olmasıdır. Okumaya devam et

Osmanlı’da Öşriyye Toprak

osmanlitoprak

Öşriyye topraklarının kullanma yetkisi tamamen müslümanlara aittir. Bu topraklar ya fethedilmeden önce yerli müslümanlara aittir yada fethedildikten sonra bu topraklara müslümanlar yerleştirilmiştir. Bu topraklar miras olarak bırakılabilir, satılır, vakıfa bırakılabilir yada parçalanabilinir. Mülküyet hakkı tamamen sahibine aittir. Fakat toprak sahibi öşür ve çift resmi adında 2 adet vergisini devlete verir. Öşür vergisi  yüzde 10 dur fakat bazı bölgelerde bu oran toprağın oranına göre değişebilmektedir.

ORTA DOĞU’DA MANDA YÖNETİMLERİN KURULMASI

ortadoguORTA DOĞU’DA MANDA YÖNETİMLERİN KURULMASI

İngiltere ve Fransa San Remo Konferansı’nda Ortadoğu ülkelerini paylaştılar. Buna göre Fransa, Suriye ve Lübnan’da; İngiltere ise Irak, Filistin ve Ürdün’de manda yönetimler kurdu.

a)      İngiltere ve Orta Doğu

1-Arabistan Yarımadası: Mekke Emiri Şerif Hüseyin Savaş bittikten kısa bir süre sonra kendini Arap ülkelerinin kralı ilan ederken, oğullarını da Ürdün ve Irak’a kral tayin etti.1924 yılında da halifeliğini ilan ederek bölgedeki konumunu güçlendirdi. Bunun üzerine Necd Emiri Abdülaziz İbni Suud Şerif Hüseyin’e savaş ilan etti. Yapılan mücadeleyi kazanan İbni Suud kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etti.1932 yılından itibaren ise Suudi Arabistan Krallığı ismini aldı.1936 yılında Aramco adlı şirkete petrol ayrıcalığı vererek bölgesindeki ABD’nin etkisini artırdı.

2) Irak: San Remo Konferansı sonucu İngiltere Irak’ta kendi politikalarına uygun bir yönetim oluşturmak için Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğullarından biri olan Faysalı Irak krallığına getirdi. Ancak bu durumu kabul etmeyen Iraklılar bağımsızlık mücadelesine girişti.1930 senesinde yapılan antlaşma sonucunda Irak bağımsızlığını kazandı ancak İngiltere II. Dünya Savaşı öncesine kadar yönetime kendi adamlarını getirmek suretiyle Irak’taki egemenliğini sürdürdü. Okumaya devam et

Kindah- Kinda Krallığı Arabistan

Arabistan’da islamiyet öncesi hakkında fazla tarihi bir bilgi yoktur. Daha çok efsaneler vardır. Arap tarihinde islamiyet öncesi bilinen kurdukları tek krallık kinda krallığıdır. Araplar genelde monarşiye karşı gelmişlerdir. Mekke gibi şehir devletlerinde ise kendi aralarında seçtikleri reisler şehirleri yönetirdi.

Eğitimde Yeni Yönelimler (Yaklaşımlar)

 

ÇOKLU ZEKA KURAMI

Eğitimin ana materyallerinden biri de zekadır. Zeka soyut bir kavram olduğu için üzerinde uzun yıllar düşünülmüş. Tanımı yapılmaya çalışılmış. Zekanın testlerden alınan puanlar, çabuk kavrayabilme, hızlı düşünme ve problemleri çözeme becerisi olarak tanımlanmış.

Zekanın ölçülmesi için ilk çalışmayı Alfred Binet (1900) tarafından çalışma başlatılmış. Daha sonra bu çalışma giderek geliştirilmiş. Piaget ise bu zeka ölçme sitemine karşı çıkmış ve zekanın sadece testlerde alınan puanlardan ibaret olmadığını belirtmiş.

Piaget zekayı kendini geliştirme ve kendini yenileme gücü olarak tanımlar ve zekanın yeni algılanan bilgiler ile kendini geliştirdiğini ve durumlarla karşılaşan zekanın daha hızlı, etkili kararlar aldığını, problemleri daha kolay çözdüğünü savunur.(Nilay ve Bümen 2011 s2)

Çoklu zeka kuramında varolan zeka ile ilgilenmenin yanında ürün elde etmek ve problem çözmektir. Ayrıca zekanın daha çok nasıl kullanıldığına ve zekayı çoğul olarak ele alır. Çoklu zeka kuramında zeka türlerin hepsi aynı önemdedir. Biri diğerinin önünde değildir.Bir biri ile çok karmaşık bir şekilde çalışmaktadır. Bireylerdeki zakaların gelişim çevresel nedenlerden dolayı farklılık göstermektedir.

Örneğin şehirde yaşayan bir bireyin doğa ile iç içe olamamasından dolayı köyde yaşayan bir bireye göre doğacı zekası aynı oranda gelişemeyecektir. Okumaya devam et