
19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatıp, 29 Ekim 1923 tarihinde de “Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.” diyerek ilan ettiği Cumhuriyet, Türk Milletine bırakılmış en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir.
“Cumhuriyet” sözcüğü, “cumhur” kökeninden türemiştir. Cumhur: Halk, demektir. Cumhuriyet ise; “halk yönetimi” anlamına gelir.
Dünya ülkelerinde çok farklı karakterlerde cumhuriyet yönetimlerine rastlanmaktadır: “Teokratik Cumhuriyet”, “Otokratik Cumhuriyet”, “Demokratik Cumhuriyet”, “Halk Cumhuriyetleri” gibi…
Peki, bizim cumhuriyetimiz nasıl olmalıdır?
Cumhuriyetimizin kurucusu, ulu önderimiz Atatürk’ün de sıklıkla vurguladığı gibi:
“Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi esasına müstenit bir devlettir.” (1932 -M.Kemal)
Türkiye Cumhuriyeti, halkçı karakterinin yanı sıra demokratik bir cumhuriyettir. Çağdaş demokratik bir cumhuriyet; halkın yönetime katılımını, halkın hak ve hürriyetlerinin güvencesini esas alır. Zira hak ve hürriyetlerden yoksun toplumların ayakta kalmaları ve yaşamaları mümkün değildir.
Lakin şu da binmelidir ki: Haklar ve özgürlükler, sadece anayasa ve yasalarda yazılı olmakla kalmayıp, vatandaşlar tarafından kullanılabiliyorsa bir anlam eder. İnsanlar düşüncelerini özgürce yazıp söyleyebiliyorlarsa, hakları için örgütlenebiliyorlarsa, hakları için demokratik eylemleri engellenmeden örgütleyebiliyorlarsa, yönetenler; halkın taleplerini dinliyor ve karşılamak için çaba sarf ediyorsa; işte o zaman Cumhuriyetimiz, demokratik ve halkçı bir cumhuriyet olur.
Bizim de içinde yaşadığımız coğrafyada örneklerine sıkça rastladığımız gibi, halkına sırt çevirmiş, küçük bir elitin çıkarlarını gözeten, halkının taleplerine kulak tıkayan, en meşru talepleri bile şiddet yöntemleriyle baskılayan yönetimler; adı cumhuriyet de olsa yıkılmaya mahkûmdurlar. Okumaya devam et