ANADOLU’DAKİ TİCARÎ YOLLAR VE KERVANSARAY GÜZERGÂHLARI
Mehmet DERİ*
Bütün bu değerli çalışmaları sitemize gönderdiği için Araştırmacı Yazar Niğde Üniversite’den Mehmet DERi arkadaşımıza teşekkür ederiz
Giriş
Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumunun doğal bir sonucu olarak, tarihin ilk döneminden itibaren önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez konumunda olmuştur. Tarihin en eski ticari yollarına sahip olan Anadolu, bu durumun doğal bir sonucu olarak bir çok kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
<!–[if !supportLists]–>1.<!–[endif]–>Kervansarayların Tarihsel Gelişimi
Kervansarayların tarihi önemini anlayabilmek için bu yapıların tarihsel gelişimlerini bilmek önemlidir. Zira bu tarihi yapılar, Türk İslam kültür ve medeniyetinin temel yapı taşlarıdır.
Kervansaray, kelime olarak Farsça (Kârban-Kervan) Kârban Saray’dan türetilmiştir. Şehirlerarasında inşa edilen kervanların ve seyahat eden yolcuların konaklamaları için büyük ve ana yollar üzerinde inşa edilen hayır amaçlı yapılardır.<!–[if !supportFootnotes]–>[1]<!–[endif]–>
Selçuklu kaynaklarında ve kitabelerinde kervansaraylara “han” ve “ribat” da denilmektedir. Anadolu’da kervansaray, han ve ribat kelimeleri çoğu zaman aynı anlamda kullanılmıştır. Bunun sebebi ise han, ribat ve kervansaray müesseselerinin “konaklamayla” ilgili müesseseler olmasıdır. Örneğin Konya-Beyşehir yolundaki Kuruçeşme Han, Malatya-Sivas yolundaki Hekim Han, Antalya-Burdur yolundaki Kırkgöz Han ve Afşin yakınındaki Eshab-ı Kehf Hanı, kitabelerinde “ribat” olarak geçmektedir.<!–[if !supportFootnotes]–>[2]<!–[endif]–> Bu nedenle yeri gelmişken ribat ve han hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. Ribat, ilk İslam devletlerinde, hudutlarda askeri amaçlı yapılmış güvenli ve müstahkem yapılardır.<!–[if !supportFootnotes]–>[3]<!–[endif]–> İslam dünyasının her tarafından gönüllü insanlar cihad yapmak, muharebelere katılmak için hudutlara gelip bu müstahkem yapılarda barınırlardı.<!–[if !supportFootnotes]–>[4]<!–[endif]–> Sınırlarda savaş açısından önemli olan yerlerde kurulan bu yapıların içlerinde yatacak ve yiyecek yerler, silah depoları, ambarlar, mescid, hamamlar ve ahırlar bulunurdu.<!–[if !supportFootnotes]–>[5]<!–[endif]–> Böylece düşmana karşı savaşmak için gelen askerlerin her türlü ihtiyacı karşılanırdı.
Han, yerleşme merkezlerinde veya kervan yolları üzerinde yolcu, tüccar ve misafirlerin konaklamaları için inşa edilen yapılardır.<!–[if !supportFootnotes]–>[6]<!–[endif]–> Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi kervansaray-ribat ilişkisinde olduğu gibi, kervansaray-han kelimeleri de bazen aynı anlamda kullanılmaktadır.
Selçuklular, Anadolu’da fethettikleri her şehirde imar faaliyetlerine girişiyor ve hanlar inşa ediyordu. Özellikle önemli ticaret yolları üzerinde yer alan şehirlerde han sayısı fazla idi; örneğin Sivas, Kayseri, Konya gibi.<!–[if !supportFootnotes]–>[7]<!–[endif]–> Bu hanlar tüccarların cinsine ve ihtisasına göre ayrılmıştır: Örneğin Pamuk Hanı, Bezzazlar Hanı, Şekerciler Hanı, Saraçlar hanı gibi türlü ticaret yapan ve tüccarları barındıran hanlardır.<!–[if !supportFootnotes]–>[8]<!–[endif]–> Şehirdeki hanlar, yollardaki kervansaraylara benzer bir teşkilata sahipti. Örneğin hanlar da bir mescidin bulunduğu ve bu mescitte maaşlı bir imamın görev yaptığını öğreniyoruz. Bazılarında medrese ve kütüphane bulunduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz.<!–[if !supportFootnotes]–>[9]<!–[endif]–>
Türklerden kalan ilk kervansaraylar Gazneliler ve Karahanlılar dönemine aittir. Ribat adı verilen bu kervansaraylar harap bir haldedir. Bunların mimarisi ve planları, daha sonra Büyük Selçuklular döneminde yapılan kervansaraylara örnek olmuştur.<!–[if !supportFootnotes]–>[10]<!–[endif]–>
Kervansarayların en eski örneği 1019-1020 yıllarında, Gaznelilerin ünlü hükümdarı Sultan Mahmut tarafından Tus-Serahs yolu üzerinde yaptırılmış olan Ribat-ı Mahi’dir. Eser, yaklaşık. 70.68 x 71.92 metrelik bir ebattadır. Yine Gazneli Sultan Mahmut, 1028 yılında Tus-Herat yolları kavşağında Sengbest Ribat’ı yaptırmıştır.<!–[if !supportFootnotes]–>[11]<!–[endif]–>
Türk tarihinde birçok ilklere imza atan Karahanlılar Devleti, kervansarayların inşası noktasında da önemli çalışmalar yapmışlardır. Karahanlı Hükümdarı Nasr bin İbrahim (1068-1080) Zamanında iki önemli kervansaray inşa edilmiştir. Bu kervansaraylarda kerpiç ve tuğla kullanılmıştır. Karahanlılar’dan kalan diğer kervansaraylar, bunların çok zengin ve çok çeşitli tiplerinin etkilerini, daha sonra yapılan kervansaraylarda açıkça görmek mümkündür.<!–[if !supportFootnotes]–>[12]<!–[endif]–>
Büyük Selçuklular, Karahanlılar ve Gaznelilerin geliştirildiği kervansaray mimarisini, daha da ileri götürerek abidevi eserler meydana getirdiler. Büyük Selçuklular döneminde, ilk kervansaray (Anuşirvan Kervansarayı) Tuğrul Bey zamanında taş ve tuğladan inşa edilmiştir.<!–[if !supportFootnotes]–>[13]<!–[endif]–>
Diğer bir Selçuklu kervansarayı Ribat Zafrani, Nişabur-Sebzevar yolunda Melikşah tarafından inşa edilmiş olup, yapı malzemesi olarak kerpiç kullanıldığı için çok harap durumdadır.<!–[if !supportFootnotes]–>[14]<!–[endif]–> Çoğu günümüzde harabe halinde olan bu kervansaraylar, barış zamanında kervanların konaklaması, savaş zamanında da askeri üs olarak kullanılırdı.<!–[if !supportFootnotes]–>[15]<!–[endif]–> Yine bu kervansaraylarda yabancı hükümdarların ağırlandığı, bu yapıların gerektiğinde hapishane ve sığınak olarak ta kullanıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır.<!–[if !supportFootnotes]–>[16]<!–[endif]–>
Selçuklu kervansarayları kesme taş kaplı ve destek kuleleriyle güçlendirilmiş yüksek duvarlarıyla bir kaleyi andırmaktadır. Bu kervansarayların diğer bir adı da “darüz-ziyafe” dir. Çünkü bu kervansaraylar yolcuların, tüccarların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Buralarda zengin fakir, hür köle, Müslim gayrimüslim farkı gözetilmeden herkese eşit olarak hizmet veriyordu.<!–[if !supportFootnotes]–>[17]<!–[endif]–> Burada yolculara ücretsiz barınma, yemek yemek için aşevi, mescid, nalbant, ticari eşyalar için depolar, araba tamirhanesi, hastane, kütüphane, hamam, ayakkabı tamircisi, eczane, hayvanlar için ücretsiz yem ve veteriner, fakir yolculara ücretsiz ayakkabı, hasta yolcular için ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan yolcunun eşyasının bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının karşılanması gibi hizmetler veriliyordu. Bu hizmetler vakıflar tarafından karşılanıyordu.<!–[if !supportFootnotes]–>[18]<!–[endif]–> Kervansaraylar müstahkem bir kale fonksiyonunu da icra ediyordu. Bir Moğol komutanının Aksaray yakınında bulunan Sultan Hanı’na sığınmış Türk Beyini, 20 bin askeriyle kuşatıp, 2 ay geçmesine rağmen Türk Beyini esir alamaması buna iyi bir örnektir.<!–[if !supportFootnotes]–>[19]<!–[endif]–>
Büyük Selçuklularda iktisadi ve ticari hayat “kervansaray”lar sayesinde çok canlı olmuştur. Kervansarayların bu önemini bilen Büyük Selçuklu sultanları da kervansaray yapımına büyük önem vermişlerdir.<!–[if !supportFootnotes]–>[20]<!–[endif]–> Nitekim bu konuda Nizamülmülk, kervansaray inşa edilmesini; kanal açmak, köprü kurmak, köyleri imar etmek, şehir ve kaleler inşa etmek, medrese yapmak gibi işlerle birlikte Selçuklu Sultanlarının vazifeleri arasında sayar.<!–[if !supportFootnotes]–>[21]<!–[endif]–>
Büyük Selçukluların; Türkistan, Harezm, İran, Azerbaycan, Horasan, Maveraünnehir, Irak, Bağdat, Suriye ve Anadolu’da yaptırdığı kervansaraylar neticesinde, birçok ülke ile ticari ve iktisadi ilişkileri artmıştır.<!–[if !supportFootnotes]–>[22]<!–[endif]–>
Büyük Selçuklular ticari kervansaraylara askeri muhafızlar koyarak kervanların güvenliğini sağlarlardı. Hatta zarara uğrayan bir kervancının zararı, devlet hazinesinden mevcut hukuka göre ödenirdi. Bu bir sigorta sistemi idi. Aynı durum yabancı tüccarlar için da geçerliydi. Yabancı devletlerle imzalanan önemli ticari anlaşmalar sonucunda “devlet sigortası” denen sistemi geliştirmişlerdi.<!–[if !supportFootnotes]–>[23]<!–[endif]–> Ticari ve iktisadi faaliyetlerin kesintisiz devam edebilmesi için kervansarayların güvenliği hususu büyük önem taşıyordu. Herhangi bir kervan, saldırıya uğrarsa veya soyulursa sultan, zararı öderdi, kervanı soyanlar şiddetle cezalandırılırdı. Hatta kervanı soyanlar üzerine askeri seferler düzenlenirdi.<!–[if !supportFootnotes]–>[24]<!–[endif]–>
Osmanlılar da İstanbul’dan Bağdat’a, Mekke’den Tunus’a, Bursa’dan Budin’e kadar inşa ettiği kervansaraylarla iktisadi ve ticari hayatın canlanmasını sağlamışlardır.<!–[if !supportFootnotes]–>[25]<!–[endif]–> Osmanlılar da, genellikle yerleşim merkezlerinin ticaretle ilgili bölümlerinde ya da külliyelerin içinde kervansaraylara rastlanmaktadır. Osmanlı devlet politikası, menzilleri iskân etmek ve ıssız bölgeleri yerleşime açıp geliştirmek için menzil külliyelerin yapımına büyük bir önem vermiştir. Bu sebeple Osmanlılarda menzil külliyeler içinde “menzil kervansarayları” nın büyük bir önemi vardır. Bu kervansaraylarda yolcular için gerekli olan her şey mevcut idi.<!–[if !supportFootnotes]–>[26]<!–[endif]–>
Kervansaraylar tarihi süreç içerisinde birtakım değişme ve gelişmelere uğramışlardır. Bu değişme ve gelişmeyi yukarıda Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve Osmanlılar zamanında inşa edilen kervansaraylar hakkında verdiğimiz bilgiler, bunu çok net olarak ortaya koymaktadır. Kervansaray müessesesi, bu değişme ve gelişmeyi Anadolu Selçukluları zamanında ve Anadolu coğrafyasında tamamlamıştır. Anadolu Selçukluları döneminde de kervansaraylar, hem mimari açıdan hem de üstlendikleri görevler açısından en parlak dönemini yaşamıştır. Özellikle XIII. yüzyılda Anadolu Selçuklu Sultanları tarafından Anadolu’da, ticari yollar üzerinde, yaklaşık 30-40 km.lik aralıklarla, çok sayıda kervansaraylar yaptırılarak iktisadi ve ticari hayat en parlak ve en canlı dönemini yaşamıştır.
2. Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’da İktisadi ve Ticari Hayat
Anadolu üzerine 1018’de başlayan Oğuz akınları, sadece keşif niteliğinde idi. Ancak 1071 Malazgirt zaferi sonucunda, Bizans direnci kırılınca Türkler Anadolu’da yayılmaya ve yerleşmeye başladılar. Savaştan sonra Anadolu’nun etnik çehresi değişmeye başladı, Anadolu’ya çok yoğun bir Türkmen göçü başladı. Neticede bu Türkmenler, Anadolu’da iskân edildiler.<!–[if !supportFootnotes]–>[27]<!–[endif]–>
Selçuklular Anadolu’da fethedilen her yerde imar faaliyetlerine girişiyor, hanlar ve kervansaraylar inşa ediyorlardı. Böylece Bizans döneminin harap Anadolu’suna iktisadi ve ticari açıdan büyük bir canlılık kazandırmışlardı.<!–[if !supportFootnotes]–>[28]<!–[endif]–>
Anadolu Selçuklu Sultanları Anadolu’nun coğrafi konumu sebebiyle, Anadolu’yu kıtalararası bir transit ticaret merkezi haline getirmeyi başardılar. İzledikleri politikaları ve askeri hareketleri, iktisadi ve ticari amaçlarına yönelik olarak oluşturdular.<!–[if !supportFootnotes]–>[29]<!–[endif]–> Antalya (1207) ve Alanya (1223) liman şehirlerinin fethedilmesi; Kıbrıs, Suriye ve Mısır’la deniz yolu ile ticaret yapılmasına imkan verdi. Sinop’un fethi (1214) ve Kırım’a düzenlenen Suğdak seferi (1226) Karadeniz üzerinden kuzey ülkeleri ile yapılan ticarete canlılık kazandırdı.<!–[if !supportFootnotes]–>[30]<!–[endif]–> Ayrıca ticareti ve tüccarları teşvik politikaları, soyulan ve saldırıya uğrayan tüccarların zararlarının hazineden ödenmesi –bir çeşit devlet sigortası-, gümrük vergilerinin aşağıya çekilmesi ve yabancı ülkelerle imzalanan anlaşmalar ticaretin canlanmasını sağlamıştır.<!–[if !supportFootnotes]–>[31]<!–[endif]–> Yine bu dönemde Erzurum, Sivas, Konya, Kayseri gibi merkezlerde iktisadi ve ticari canlılık göze çapıyordu.<!–[if !supportFootnotes]–>[32]<!–[endif]–>
Anadolu Selçuklu zamanında iktisadi ve ticari faaliyetler ve politikalar yukarıda anlattıklarımızla sınırlı değildir. Milletler arası fuarlar da düzenlenirdi. “Yabanlu Pazarı” buna iyi bir örnektir. Pazarın yeri kesin olmamakla beraber Kayseri – Pınarbaşı yolu üzerinde bulunan Pazarören kasabasında pazarın kurulduğu biliniyor. Bu pazar Rusya, Çin, Afganistan, Irak, İran, Suriye, Kırım gibi ipek yolu üzerinde bulunan tüm ülkelerin kumaşları, atlas ve sakallat kumaşlarından yapılmış elbiseler, kürkler, ipekler, tarım ve hayvancılık ürünleri, savaş aletleri, tahıl, at, koyun, yün, tiftik, hatta cariyelerin bile satıldığı dünyanın en büyük milletler arası fuarı (panayır)dır.<!–[if !supportFootnotes]–>[33]<!–[endif]–> Fuar, mayıs ayı başlarında kurulup haziran ortasına kadar 40-45 gün devam ederdi.<!–[if !supportFootnotes]–>[34]<!–[endif]–>
Ticari ve iktisadi hayatta önemli bir yer tutan üretim, ithalat ve ihracat Anadolu Selçuklu ekonomisinde önemli bir yere sahipti. Anadolu’da at, koyun, sığır ve bu hayvanlardan elde edilen ürünler komşu ülkelere ihraç ediliyordu. Ayrıca ihraç edilen ürünler arasında tarım ürünleri özellikle buğday, meyveler, yün, tiftik, ipek, ipekli kumaşlar, Ankara’nın dünyaca meşhur sof kumaşı, halı, dokuma ürünleri, ham ve işlenmiş deri, şap, demir, bakır, gümüş, kereste de vardı.<!–[if !supportFootnotes]–>[35]<!–[endif]–> İthalat ise yok denecek kadar azdı. Şeker, Bizans’ın İstanbul ve diğer şehirlerinde dokunan Rumi adını alan diba, atlas, iskorlat kumaşları idi.<!–[if !supportFootnotes]–>[36]<!–[endif]–>
Bu arada dini ve sosyal hayatta olduğu kadar iktisadi ve ticari hayatta önemli bir yol oynayan “Ahilik” hakkında da kısaca bilgi verelim. Ahilik esnaf, zanaatkâr ve işçileri bünyesinde toplayan üyelerine mesleki bilgi ve eğitim veren, dini bilgilerini artıran, iş ve ticaret ahlakına ve adabına dayanan bir müessesedir.<!–[if !supportFootnotes]–>[37]<!–[endif]–>
Ahiler çeşitli esnaf gruplarına (kuyumcu, ayakkabıcı, fırıncı, derici, dokumacı, kasap, demirci vb.) mensup kimselerden oluşurdu. Her esnaf derneği, kendi işini ve mesleğini tamamen kendi kontrolünde tutuyordu. Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma esastı. Sistem rekabete değil işbirliğine, çıkarcılığa değil dayanışmacılığa, bencilliğe değil paylaşımcılığa, karşılıklı kontrol ilkelerine dayanıyordu.<!–[if !supportFootnotes]–>[38]<!–[endif]–> Ahilik, Türklerin şehir ekonomisine girmesini kolaylaştırdığı gibi, şehirlerin dini, sosyal, ticari ve iktisadi hayatında da çok önemli bir rol oynamıştır.
Anadolu Selçuklu ekonomisinde “tarım”ında rolü çok büyüktür. Bu dönemde Anadolu’da başta tahıl olmak üzere çeşitli meyve ve sebzeler yetiştirildiği gibi, ihraç da ediliyordu.Tarım, daha çok yerleşik köylüler tarafından yapılırdı. Bağcılık ta, ekonomide önemli bir yer tutmaktaydı. <!–[if !supportFootnotes]–>[39]<!–[endif]–> Yine Anadolu Selçuklu ekonomisinde “hayvancılığın” da önemli bir yeri vardır. Hayvancılık, daha çok, göçebe köylüler tarafından yapılmaktaydı. Daha çok koyun, keçi, sığır, at beslenir ve bunların ürünlerinden yararlanılırdı. <!–[if !supportFootnotes]–>[40]<!–[endif]–> Bu hayvanlardan elde edilen yün ve kıldan çadır çulu, halı, kilim, keçe, çuval, ip, heybe ve çeşitli kumaşlar imal ediyordu. Hayvan derisi ise birçok alanda değerlendiriliyordu. Mesela; çizme, çarık, tulum, yayık gibi eşyaların yapımında kullanılırdı. Ayrıca bu hayvanlardan elde edilen süt ve sütten elde edilen ürünler tüketilmekte idi.<!–[if !supportFootnotes]–>[41]<!–[endif]–>
3. Anadolu Selçukluları Döneminde Anadolu’daki Ticari Yolların ve Kervansarayların Güzergâhları
Anadolu coğrafyasında çok sayıda “kervansaray” inşa edilmesi, Anadolu Selçuklu Sultanlarının takip etmiş oldukları ticari ve iktisadi politikalarının ve Anadolu coğrafyasının sahip olduğu jeopolitik konumun tabi bir sonucudur. Ve bunun neticesinde Anadolu, yüzyıllardır kıtalararası transit ticaret merkezi olmuştur.
Anadolu Selçukluları döneminde kervansaraylar, hem iktisadi ve ticari açıdan hem de mimari açıdan en canlı ve en parlak dönemini yaşamışlardır. Gerçekten de Anadolu Selçukluları döneminde, Anadolu’da ticari ve iktisadi hayatın en önemli unsuru “kervansaraylar” idi. Zira Anadolu Selçuklu Sultanları, Anadolu’da iktisadi ve ticari hayatta canlılığın sağlanmasında kervansarayların rolünü çok iyi kavramışlardı.
Anadolu’da ilk kervansaray, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan (1155-1192)<!–[if !supportFootnotes]–>[42]<!–[endif]–> tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en fazla inşa edildiği, dolayısıyla ticari ve iktisadi hayatın en canlı olduğu yüzyıldır.<!–[if !supportFootnotes]–>[43]<!–[endif]–> Özellikle I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1192-1196),<!–[if !supportFootnotes]–>[44]<!–[endif]–> I. İzzeddin Keykavus (1211-1220),<!–[if !supportFootnotes]–>[45]<!–[endif]–> I. Alaaddin Keykubad (1220-1237)<!–[if !supportFootnotes]–>[46]<!–[endif]–> dönemleri, kervansaray yapımının en fazla olduğu dönemlerdir. Kervansarayların iktisadi ve ticari hayatta oynadıkları rol hakkında daha önce bilgi verdiğimiz için burada bu konuda bilgi vermiyoruz.
Şimdide konumuzun temel noktasını oluşturan ticari yolların ve kervansarayların güzergâhı hakkında bilgi verelim:
Anadolu Selçukluları zamanında, Anadolu’daki transit ticaret yollarının en önemlisi kuzey güney istikametinde olanıydı. XII. yüzyıldan itibaren büyük bir canlılık gösteren bu güzergâh Bağdat ve Halep’ten başlıyor, Malatya-Sivas-Trabzon’u takip ederek Karadeniz’e çıkıyordu. Sinop ve Alanya’nın fethiyle açılan yeni güzergâh, Alanya-Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden İran’a ve Gürcistan’a ulaşıyordu. Bu yolun Sivas’tan güneydoğuya ayrılan bir kolu Sivas-Malatya-Diyarbakır-Mardin-Musul-Bağdat ve Basra güzergâhını izliyordu. İstanbul’dan başlayan başka bir güzergâh İstanbul-İzmit-İznik-Eskişehir-Akşehir-Konya-Ulukışla-Adana-Halep-Şam-Mısır istikametindeydi.<!–[if !supportFootnotes]–>[47]<!–[endif]–>
Anadolu Selçuklular döneminde, Anadolu’da bugünkü harabelerine göre, ana güzergâhlardan olan Alanya-Antalya-Konya-Aksaray-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum merkezlerini takip eden doğu-batı yolu üzerinde inşa edilen önemli kervansaraylar şunlardır: Alanya civarında Şerefzah Hanından (II. Keyhüsrev) kuzeye doğru menzil sıra ile Evdir Han (I. İzzeddin Keykavus), Kırkgöz Hanı (II. Keyhüsrev), Susuz Han ve İncir Hanı (Burdur ve Isparta civarında, II. Keyhüsrev), Uluborlu’ya bağlı Dadil Köyünde Er-tokuş (I. Keyhüsrev-I. Keykubat zamanı), Akşehir’in batısında İshaklı Hanı (Sahip Fahreddin Ali), Akşehir ile Ilgın arasında Altun-aba (Argıt Han) gibi kervansaraylar vardır. Konya, Aksaray ve Kayseri arasında Zencirli, Obruk, Kaymaz, Zazadin (Sadeddin Köpek), Aksaray ile Ürgüp arasında Hoca Mesud, Alai (Nevşehir yolunda), Pervane, Latif Kervansarayları bulunmaktadır.
Kuzey güney yolu üzerinde, Kayseri’nin 40 km. doğusunda Karatay Hanı, Kayseri ile Sivas arasında, Kayseri’den 40 km. ileride Sultan Hanı (I. Alaeddin Keykubad), Lala Han; Sivas ile Tokat arasında sıra ile Yeni Han (İlhanlılar zamanı), Çiftlik Hanı, Tokat ile Zile arasında Hatun Hanı(Pazar Hanı, II. Gıyaseddin Keyhüsrev), daha ileride Azine Pazar Hanı gibi meşhur kervansaraylar mevcuttur. Bu büyük kervansarayların hemen hepsi XIII. yüzyıla aittir. Kısa sürede bu kadar çok kervansaray inşa edilmiş olması, o dönemde iktisadi ve ticari hayatın ne kadar canlı olduğunu göstermektedir.<!–[if !supportFootnotes]–>[48]<!–[endif]–>
Netice itibariyle şunları söylemek gerekir ise: Anadolu, coğrafi ve jeopolitik konumunun doğal bir sonucu olarak, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli ticaret yollarının geçtiği bir merkez durumunda olmuştur. Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da iktisadi ve ticari hayatın canlı olmasında en büyük faktörlerden biri de “kervansaray”ların varlığıdır. Özellikle XIII. yüzyıl, Anadolu’da kervansarayların en fazla olduğu yüzyıldır. Öyle ki her 30-40 km.de bir kervansaray inşa edilmiştir. Bu durum, iktisadi ve ticari hayatın çok canlı ve hareketli olmasını sağlamıştır.
1243 Kösedağ mağlubiyeti sonrasında Anadolu’nun Moğollar tarafından işgale uğramasıyla, Anadolu’nun siyasi birliği bozulmuş,ülkede huzur ve güven kalmamış, iktisadi ve ticari hayat durgunlaşmıştır. Bu olumsuz durumdan kervansaraylar da nasibini alarak kervansaraylar giderek önemini kaybetmiştir.
* Bilim Uzmanı, Araştırmacı-Yazar
<!–[endif]–>
<!–[if !supportFootnotes]–>[1]<!–[endif]–> Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, MEB. Yay., C. 2, Ankara 1972, s. 32; Komisyon, Türkçe Sözlük, TDK. Yay., C. 2, Ankara 1988, s. 840;Türk Ansiklopedisi, “Kervansaray” mad., MEB Yay., C. 21, Ankara 1974, s. 501; Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yay., 11. bsm., İstanbul 1996, s. 636; Şebnem Akalın, “Kervansaray” mad., Diyanet İslam Ansiklopedisi, TDV. Yay., C. 27, İstanbul 2002, s. 209; Şemsettin Sami, Kâmus-ı Türki–Büyük Türkçe Lügat (edt: Doç. Dr. Mertol Tulum), Tercüman Gazetesi Yay., C. 2, İstanbul 1985, s. 691; Ana Britannica, “Kervansaray” mad., Ana Yay., C. 13, İstanbul 1992, s. 211.
<!–[if !supportFootnotes]–>[2]<!–[endif]–> Aslanapa, a.g.e., s. 32; Akalın, a.g. mad., s. 299; Mehmet Şeker, İslam’da Dayanışma Müesseseleri, D.İ.B. Yay., Ankara 1991, s. 168.
<!–[if !supportFootnotes]–>[3]<!–[endif]–> Türk Ansiklopedisi, “Ribat” mad., MEB. Yay., C. 27, Ankara 1978, s. 318, Osman Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, Selçuklular ve İslamiyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980, s. 186; Ana Britannica “Ribat” mad., C. 18, s. 388.
<!–[if !supportFootnotes]–>[4]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 186.
<!–[if !supportFootnotes]–>[5]<!–[endif]–> Turan, a.g.e., s. 186.
<!–[if !supportFootnotes]–>[6]<!–[endif]–> Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, 13. bsm., Ankara 1996, s. 323; Doğan, a.g.e., s. 459; Komisyon, Türkçe Sözlük, C. 1, s. 605; Türk Ansiklopedisi, “Han” mad., MEB Yay., C. 18, Ankara 1970, s. 459; Şemsettin Sami, a.g.e., C. 2, s. 470.
<!–[if !supportFootnotes]–>[7]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 195.
<!–[if !supportFootnotes]–>[8]<!–[endif]–> Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. 1, Cem Yay., İstanbul 1995, s. 27; Turan, a.g.e., s. 195.
<!–[if !supportFootnotes]–>[9]<!–[endif]–> Turan, a.g.e., s. 195.
<!–[if !supportFootnotes]–>[10]<!–[endif]–> Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları, Yapı-Endüstri Merkezi Yay., İstanbul 1999, s. 38; Aslanapa, a.g.e., s.32; Ana Britannica, “Kervansaray” mad., s. 211; Türk Ansk., “Kervansaray” mad., s. 501; Yeni Rehber Ansk., “Kervansaray” mad.,İhlas Yay., C. 13, İstanbul 1993, s.186.
<!–[if !supportFootnotes]–>[11]<!–[endif]–> Aslanapa, a.g.e., s. 32; Akalın, a.g.mad., s. 301.
<!–[if !supportFootnotes]–>[12]<!–[endif]–> Aslanapa, a.g.e., s. 33.
<!–[if !supportFootnotes]–>[13]<!–[endif]–> Aslanapa, a.g.e., s. 94.
<!–[if !supportFootnotes]–>[14]<!–[endif]–> Aslanapa, a.g.e., s. 94.
<!–[if !supportFootnotes]–>[15]<!–[endif]–> Akalın, a.g.mad., s. 301; Ana Britanica, “Kervansaray” mad., s. 211.
<!–[if !supportFootnotes]–>[16]<!–[endif]–> Akalın, a.g.mad., s. 301.
<!–[if !supportFootnotes]–>[17]<!–[endif]–> Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yay., 5. bsk., İstanbul 1996, s. 360; Turan, “Selçuklu Kervansarayları”,s.172; Sadi Bayram, “Kervansaraylarımız”, Milli Kültür Dergisi, S. 8, Ankara 1977, s. 44; Akalın, a.g.mad., s. 301; Türk Ansiklopedisi, “Kervansaray” mad., s. 211.
<!–[if !supportFootnotes]–>[18]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s.172; Turan, Selçuklular Tarihi, s.360; Türk Ansk.,“Kervansaray” mad., s. 502.
<!–[if !supportFootnotes]–>[19]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s. 361.
<!–[if !supportFootnotes]–>[20]<!–[endif]–> Coşkun Alptekin, “Büyük Selçuklular”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yay., C. 7, İstanbul 1993, s. 207.
<!–[if !supportFootnotes]–>[21]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 188.
<!–[if !supportFootnotes]–>[22]<!–[endif]–> Kazım Yaşar Kopraman, vdğr., Lise Tarih 1, MEB Yay., Ankara 1995, s. 128; Alptekin, a.g.e., s. 207; Türk Ansk., “Kervansaray” mad., s. 502.
<!–[if !supportFootnotes]–>[23]<!–[endif]–> Alptekin, a.g.e., s. 207; Bayram, a.g.m., s. 45.
<!–[if !supportFootnotes]–>[24]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s.164; Alptekin, a.g.e., s. 207.
<!–[if !supportFootnotes]–>[25]<!–[endif]–> Türk Ansk., “Kervansaray”, mad., s. 503.
<!–[if !supportFootnotes]–>[26]<!–[endif]–> Akalın, a.g.mad., s. 301.
<!–[if !supportFootnotes]–>[27]<!–[endif]–> Yaşar Yücel-Ali Sevim, Türkiye Tarihi, C. 1, T.T.K. Yay., Ankara 1989, s.381; Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi, Nakışlar Yayınevi, 2. bsm., İstanbul 1978, s. 298; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (Çev: Erol Üyepazarcı), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000, s. 112; Ahmet Yaşar Ocak, “Anadolu” mad., D.İ.A., C. 3, İstanbul 1991, s. 110; Nuri Ünlü, Başlangıcından Osmanlılara Kadar İslam Tarihi, İFAV. Yay., C.1, İstanbul 1992, s. 452.
<!–[if !supportFootnotes]–>[28]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s.358.
<!–[if !supportFootnotes]–>[29]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s. 358; Kopraman, a.g.e., s.196., Yücel-Sevim, a.g.e., s.382.
<!–[if !supportFootnotes]–>[30]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s.359.
<!–[if !supportFootnotes]–>[31]<!–[endif]–> Turan, Selçuklu Kervansarayları, s. 164; Alptekin, a.g.e., s.207; Kopraman, s.196; Bayram, a.g.m., s. 45.
<!–[if !supportFootnotes]–>[32]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları”, s. 194; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 382.
<!–[if !supportFootnotes]–>[33]<!–[endif]–> Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 1985, s.83; Turan, Selçuklular Tarihi, s.367.
<!–[if !supportFootnotes]–>[34]<!–[endif]–> Sümer, a.g.e., s. 84.
<!–[if !supportFootnotes]–>[35]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s.365; Cahen, a.g.e., s.115; Kopraman, a.g.e., s. 197.
<!–[if !supportFootnotes]–>[36]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s.365.
<!–[if !supportFootnotes]–>[37]<!–[endif]–> Şerafettin Turan, Türk Kültürü Tarihi, Bilgi Yay., 2. bsm., Ankara 1994, s.316; Ziya Kazıcı, “Ahilik” mad., D.İ.A, C.1, İstanbul 1988, s. 540 vd; İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 2, Timaş Yay., 2. bsm, İstanbul 2006, s.98; İzzet Er, “Ahilik” mad., Sosyal Bilimler Ansk., Risale Yay., C.1, İstanbul, 1996, s.24; Erol Ülgen, “Ahilik” mad., Osmanlı Ansk., İz Yay., C. 4, İst., 1996, s. 24; Kopraman, a.g.e., s.195; Yücel- Sevim, a.g.e., s .368.
<!–[if !supportFootnotes]–>[38]<!–[endif]–> Şerafettin Turan, a.g.e., s.317; Kazıcı, a.g.mad.,s.542; Ortaylı, a.g.e., s.98; Ülgen, a.g.e., s.25; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 369.
<!–[if !supportFootnotes]–>[39]<!–[endif]–> Turan, Selçuklular Tarihi, s. 365; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 368; Kopraman, a.g.e., s.195; Cahen, a.g.e., s.114.
<!–[if !supportFootnotes]–>[40]<!–[endif]–> Kopraman, a.g.e., s.195; Cahen, a.g.e., s. 116; Yücel-Sevim, a.g.e., s. 368.
<!–[if !supportFootnotes]–>[41]<!–[endif]–> Cahen, a.g.e., s.116; Kopraman, a.g.e., s.196.
<!–[if !supportFootnotes]–>[42]<!–[endif]–> Osman Turan, “Kılıçaslan II” mad., İ.A., C. 6, Ankara 1955, s.688 vd; Abdülkerim Özaydın, “Kılıçaslan II” mad, D.İ.A., C. 25, İstanbul 2002, s.398 vd.
<!–[if !supportFootnotes]–>[43]<!–[endif]–> Turan, Selçuklu Kervansarayları, s.166; Kopraman, a.g.e., s.196.
<!–[if !supportFootnotes]–>[44]<!–[endif]–> Turan, “Keyhüsrev I” mad., .İ.A. C. 6, s. 612 vd; Ali Sevim, “Keyhüsrev I” mad., D.İ.A., C. 25, s.347 vd.
<!–[if !supportFootnotes]–>[45]<!–[endif]–> Turan, “Keykavus I” mad., İ.A., C. 6, s. 630 vd; Faruk Sümer “Keykavus I” mad., D.İ.A., C. 25, s. 352 vd.
<!–[if !supportFootnotes]–>[46]<!–[endif]–> Turan, “Keykubad I” mad., İ.A., C. 6, s. 645 vd; Faruk Sümer “Keykubad I” mad., D.İ.A., C.25, s. 358 vd.
<!–[if !supportFootnotes]–>[47]<!–[endif]–>Osman Turan, Selçuklu Kervansarayları, s.166-167; Kopraman, a.g.e., s. 196-197.
<!–[if !supportFootnotes]–>[48]<!–[endif]–> Turan, “Selçuklu Kervansarayları, s. 167.
Bu cok cok karisiktir.
yha bu anlatımları nie bu kadar uzun yazıonuz ki yani birz kısa yazsanız olmaz mı yaa