TÜRK HARF DEVRİMİ

 

   Harf inkılabı yazı dilinde kullanılan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin alınmasını ifade eder. 1924 Anayasasının 2.maddesi ‘ Türk devletinin dini, dini İslam’dır sözleriyle başlıyordu. 5 Nisan 1928 de Halk Partisi bu hükmün Anayasadan çıkarılmasına karar verdi ve 10 Nisan’ da meclis bu yolda bir kanun kabul etti. Aynı zamanda dini deyimleri ve atıfları kaldırmak üzere üç hüküm daha değiştirildi. Türkiye hukuken ve anayasal olarak, Anayasasında, kanunlarında ve emellerinde laik ve modern bir devlet olmuştu. Onu Doğu’ ya bağlayan tek güç ve sembol ‘ Arap Alfabesi ‘ kalmıştı. Ancak bu harfler Türk diline hiçbir zaman uymamıştır. Arap harfleri,Arapça’ya çok iyi  uymakla beraber,Türk dili için elverişsizdir. Türkçe Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Konuşulduğu halde yazılamayan,yazıldığı halde okunamayan bir yazı dilini baltalamakta idi.

    Arap harfleri ile okuyup yazmak sınırlı bir sınıfın,özellikle idarecilerin ve ilmiye sınıfının imtiyazında idi. Okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak,modern öğretim ve eğitim gerçekleşmesine çalışmak,ancak harf inkılabı  sağlanabilirdi. Ahmet Cevat Emre’ye göre; Eski yazının en büyük mahsuru ara fonetiğine esir bir yazı olmasıydı. Yazımızı ancak yabancı seslerin harflerini atmakla hür ve milli bir yazı yazabilirdik. (14)

    Aynı yazar Arap harflerini kullanmanın onur kırıcı yönüne de değinerek bunu bir kültür bağımsızlığı seklinde ifade etmiştir:! ‘Siyasi istiklalini emsalsiz kahramanlıklarla kazanmış olan Türk milleti yazısının Arap fonetiğine esir kalmasına nasıl tahammül edebilir?’Harf inkılabının ilk adımı 20 Mayıs 1928’de 1288 sayılı kanunla Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek milletler arası rakamların kabulü ile başlamıştır.

    26 Haziranda ‘Latin harflerinin kabulü imkanını ve tarzını incelemek’ ödeviyle İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda özel bir komisyon toplandı. Yaz boyunca İstanbul’da olan Mustafa Kemal tartışmaları yönetti ve şüphesiz komisyonun işini çabuk ve becerikli bir şekilde yürütülmesinde etkili oldu.

    Komisyonun hazırladığı alfabe ciddi bir çalışmanın sonucu olduğu gibi Türk diline de uymakta idi. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz’a göre,’Seçim esasına ve tek harfli yazı sistemine dayanan alfabe tasarısında ikili-üçlü veya dörtlü şekillere yer vermeyip,her sesin tek işaretle gösterilmiş olması

dilde mevcut dokuz vokalin sekiz ayrı işaretle karşılanmış bulunması alfabenin en başarılı taraflarındandır. Başka alfabelerden alındığı halde dilimizin çıkması da onu taklitçi bir alfabe olmaktan kurtarıp milli bir alfabe durumuna sokmuştur. (15)

    ‘Altı hafta içinde yeni alfabe tamamlanmıştır ve Mustafa Kemal bunu millete sunmaya hazırdı.9 Ağustos 1928’de bir zamanlar Gazi şimdi Cumhurbaşkanı yeni bir rolde-baş öğretmenlikte-göründü. Cumhuriyet Halk Partisi o gece Saray burnu Parkı’nda bir şenlik yapıyordu ve birçok ileri gelen simalar oradaydı. Saat on bire doğru Cumhurbaşkanı da geldi ve bir süre sonra onlara bir konuşma yapmak üzere ayağa kalktı;’Arkadaşlar,güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli,zengin lisanımız yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. Asılardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran,anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlaşacağız .Milletimiz yazısıyla,kafasıyla bütün alem-i medeniyetin yanında olduğunu gösterecektir.

    Vatandaşlar yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete,kadına,erkeğe,köylüye,

çobana,hamala,sandalcıya öğretiniz. Bu vatanperverlik ve milletperverlik vazifesi biliniz.

Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki bir milletin,bir heyet-i içtimâiyenin %10-20 okuma-yazmabilir %80’i %90’ı bilmezse bu ayıptır.”

    Bu seferberlik çağrısından sonra Gazi ülke içinde gezilere çıktı; köy meydanlarında,sınıflarda,belediye dairelerinde ve kahvehanelerinde halka ders verdi ve haklı sınavdan geçirdi. Başbakan ve ileri gelenler onun örneğini izlediler ve kısa zamanda bütün Türkiye halka yeni yazıyı okuyup yazmayı öğreten kara tahta ve sehpalarla donatılmış bütün aydınları ile bir ders odasına döndü. Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928’de, daha önce Türkçe’yi yazmak için  kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan harfler, Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere yer vererek, Türk harfleri adı ile 1353 Sayılı kanunla kabul edilmiştir. Ve 3 Kasımda yeni Türkçe yazıyı yerleştiren ve yılın  sonundan sonra Türk dili için alenen Arap harflerinin  kullanılmasını yasaklayan bir kanun kabul edildi. birkaç gün sonra memurların yeni yazıda okur yazarlığını yoklamak üzere sınavlar yapıldı ve 11 Kasımda bir Bakanlar Kurulu kararı ile ” Millet Mektebi” ni Nizamnamesi düzenlendi. Bu nizamname ülke çapında halk dershaneleri ile halka yeni yazı ile okuma yazma öğretmeyi amaçladı. 4 yıl içinde bu dershanelerden mezun olanların sayısı 1.5 milyona ulaştı.

     1 Kasım 1928 günü açılan T.B.M.M.’ ne sunulan Türk harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki kanun tasarısı aynı gün görüşülerek kabul edildi ve 3 Kasım 1928’de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. (17)

     1 Aralık 1928’den itibaren gazeteler bütün yazılarını yeni Türk harfleri ile basmaya başladı. Ve 1 Ocak 1928’den sonra Arap harfleri ile basılmadı. (18)

     Harf devrimini açıklamak ve haklılığını ortaya koymak için çeşitli kanıtlar ortaya konmuştu. Arap harfleri Türk dilinin seslerini deyimlendirmeye elverişli değildi; öğretimi güç, basımı zahmetli idi ve bundan dolayı eğitim ve kültürüm yayılmasına engel teşkil ediyordu. Bu ithamlar yersiz değildir. Ve açık, sade, fonetik yeni yazının okur yazarlıkta büyük bir artışa ve yayınların geniş yayılışına yol açtığı şüphesizdir. Fakat değişimin asıl amacı pratik ve pedagojik nedenlerden çok toplumsal ve kültürel nedenlere dayanıyordu. M. Kemal halkını onu kabule zorlarken geleceğe bir kapı açıp, geçmişe bir kapı kapıyordu. (19)

    Geçmişle ve Doğuyla ilişiğin kesin olarak kesilmesi – Türkiye’nin nihai olarak modern Batı uygarlığı içine alınması – için şimdi yol açıktı. Bu arzu kendi içinde taşıdığı tehlike ile birlikte, seçkin Türk yazarı Halide Edip Adıvar tarafından iyi deyimlendirilmiştir: ” Garp medeniyetini bir bütün olarak idrak edebiliriz. Demek ki, garp medeniyetine tam olarak ne İngiliz ne Fransız ne de İtalyan diye bir marka koyabiliriz. Yani bu medeniyete geç olarak iltihak eden bir millette bunların sadece murakıbı değil, Garp medeniyetinin bir parçasıdır.” (20)

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir