• İzmir İktisat Kongresi : Mustafa Kemal ve arkadaşları, Türkiye’nin ekonomik durumunu çok gerçekçi biçimde değerlendirmişlerdir. Mustafa Kemal, siyasi ve askeri zaferlerin, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça kalıcı olamayacağı düşüncesinde idi. Bu sebeple daha Cunhuriyet ilan edilmeden 18 Şubat 1923’te İzmir’de İktisat Kongresi toplandı. Bu kongrede ekonomik kalkınma için ortak amaçlar ve bu amaçları gerçekleştirecek yöntemler tartışılacaktı.

Kongreye işçi, çiftçi, tüccar ve sanayici kesimlerinden 1135 temsilci katıldı. Kongrede günlerce süren tartışmalardan sonra Misak-ı İktisadi (Ekonomik Ant) kabul edildi. Buna göre, Türk milleti büyük fedakarlıklarla ve kan dökerek yeniden sahip olduğu milli bağımsızlığından taviz vermeyecektir. Ekonomik gelişmemiz ve kalkınmamız, milli bağımsızlığımız içinde sağlanacaktır. Asıl olan, siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlıktır. Alınan kararlar, büyük devletlerin ekonomik boyunduruğu altına girmeden, kendi çabamızla kaynaklarımızı değerlendirmemiz gerektiğini ortaya koyuyordu. Yani Milli Ekonomi İlkesi kabul edilmişti.

Ekonomide devletçilik ilkesi, 1933’ten sonra özel teşebbüsün üstesinden gelemeyeceği işlerin devlet tarafından yerine getirilmesi biçiminde ve yoğun şekilde uygulamıştır.

  • Tarım : Nüfusun ¾’ü tarımla uğraşmaktaydı. Tarım çok ilkel araç ve metotlarla yapılmaktaydı. Atatürk, köylünün Türk topluluğundaki önemini çok defa konuşmasında dile getirmiş ve “Köylü milletin efendisidir” diyerek ekonomik anlamda hedefin köylünün kalkınması olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda hükümetin köycülük politikasının temelinde, köylüden ezici vergilerin kaldırılması, üretim imkanlarının arttırılması, bilgi ve tekniğini yükseltecek tedbirlerin alınması, toprağı olmayan köylüye toprak verilmesi vardır.

Köylünün durumunu iyileştirmek için 1925 yılında aşar vergisi kaldırılmış ve bunun etkisiyle tahıl üretimi dört katına kadar artmıştır. Çiftçiye ucuz kredi vermek, makine, tohum vb. ihtiyaçların giderilmesi için Ziraat Bankası’nın imkanları artırılmış ve Tarım Kredi Kooperatifleri kurulmuştur. Ürünlerin değeri ile satılması için kooperatifçilik özendirilmiştir. Tarımsal amaçlı bilimsel araştırmalar yapmak üzere Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuştur. Ancak istenilen ölçüde toprak reformu yapılamamıştır.

 

  •  Ticaret : Osmanlı döneminde Türkler pek ticaretle uğraşmazdı. Kapitülasyonlarla Türk ticaretine egemen olan yabancılar, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarını kullanarak, tüm ticaret etkinliğini ellerine geçirmişlerdi.

Kapitülasyonlar kaldırılıp, bir kısım Rum ve Ermeniler yurdu terk edince, Milli Türk Ticaretini yaratmak gerekmiştir. Bu alanda çaba harcanmıştır. İş Bankası kurularak kredi imkanları artırılmıştır. 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu çıkartılarak, Türk denizlerinde işletme hakkı (kabotaj) yalnız Türkiye’ye ait olmuştur. Yabancı işletmelerde zamanla alınarak zamanla Milli Ekonomi ilkesi burada da uygulanmıştır.

 

  • Sanayi Ve Madencilik : Cumhuriyetin ilk yıllarında hiçbir alanda sanayimiz yoktu. Yeni Türk Devletinde sanayileşmek gerekli idi. Devlet önce bu işi özel girişime bıraktı. 1926’da Teşvik-i Sanayi ( Sanayiyi Özendirme) Kanunu çıkarıldı. Ama özel girişimciler Uşak Şeker Fabrikası ve birkaç ufak dokuma tesisi dışında başarılı olamadı. 1933 yılında devlet eliyle sanayinin kurulmasını öngören I. Beş Yıllık Kalkınma Planı kabul edildi ve başarı ile uygulandı. Dokuma, deri, cam, kağıt alanlarında gelişme sağlandı. 1939’da Karabük’te demir-çelik işletmesi açıldı.

II. Dünya Savaşı çıktığı için II. Beş Yıllık Kalkınma Planı istenilen başarıya ulaşamadı.

Yer altı kaynaklarımızın durumu bilinmiyordu. Bu konuda araştırma yapmak üzere Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu. Tespit edilen madenler işletmeye açılarak, sanayinin ihtiyacı karşılandı. Madencilikte  devlet eliyle geliştirilmiştir. Yeni Türk Devletinde bayındırlık ve sağlık alanında da önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Kaynak:egitimhane

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir